22 Aralık 2009 Salı

19 YIL ÖNCE, 19 YIL SONRA



Birinci resim yaklaşık 19 yıl öncesine ait. Türkiye’de bir ikinci lig müsabakası. Yer İzmir Atatürk Stadı. Sezonun sondan bir önceki maçı olan Göztepe Karşıyaka maçına tam 80 bin futbolsever geliyor. Federasyonun kaynaklarına göre Türk topraklarındaki en fazla seyircinin bulunduğu maç Atatürk Olimpiyatı’ndaki Galatasaray Fenerbahçe derbisi. 73 bin futbolsever takip etmiş bu derbiyi. Resmi kaynaklara göre 1981’in Mayıs’ındaki Göztepe Karşıyaka maçını 60 bin kişi izlemiş. Fakat aradan kaynayanlarla birlikte bu rakam Guinness Rekorlar Kitabı’nca da 80 bin. Futbolun sadece futbol olduğu o dönemde bir ikinci lig maçını 80 bin kişi takip ediyor. Hem de geçen sezon Turkcell Süper Lig’in ortalaması 20 bin küsürken. The Guardian’a göre birinci liglerde oynanmayan en popüler maç.


İkinci resim 9 gün öncesine ait. Yer Şanlıurfa. 17 yılda biten GAP Arena stadı, hınca hınç dolu. 19 yıl önceki o özlenen tablonun bir benzeri. Hem de Şanlıurfa’da. Resmi kaynaklara göre 25 binin üzerinde taraftar gelmiş maça. Burası Türkiye tabi, resmi kaynaklarla gerçek birebir örtüşmüyor. Bunu teyit eden PFDK oldu. Şanlıurfaspor’a 1.500 lira ceza kesildi. Nedeni ise kapasite aşımı. Cezanın ardından Şanlıurfaspor yönetimi, 30 binin üzerinde taraftarın stada gelmesini teyit eden bu cezaya cevap olarak teşekkür mektubu gönderecekler.

19 yıl önce 80 bin kişinin geldiği maç Guinness Rekorlar Kitabı’na giriyor, The Guardian’da haber oluyor. 19 yıl sonra da Urfa’da fazla seyirci nedeniyle ceza kesiliyor. Kesilen ceza sembolik de olsa futbolsever olarak PFDK’ya teşekkürlerimi sunuyorum.

20 Aralık 2009 Pazar

KOPYALA YAPIŞTIR




Geçtiğimiz haftalarda Bülent Timurlenk, acetobalsamico’da bomba patlatmış, HaberTürk Gazetesi muhabiri de tongaya düşmüştü. O olayda tam bir copy paste vardı. Şimdiki kopyala yapıştır haberini gerçekleştiren ise İhlas Haber Ajansı.

Geçen hafta, Kocaelisporlu eski futbolcularla Bülent Uygun’un Doğu Kışla Park’ta, yardıma muhtaç çocuklarla maç yaptıklarını duyurmuştuk. Daha önceden gelecekler arasında Hakan Şükür ve Erdoğan Arıkan da vardı. Fakat Erdoğan Arıkan’ın Güney Afrika’daki işi uzayınca, bu ikiliyi göremedik Doğu Kışla’da. Gelmesi düşünülen isimlerden bir tanesi de FIFA eski hakemlerinden ve de eski MHK Başkanı Mustafa Çulcu’ydu. Fakat onun da çeşitli sebeplerden dolayı gelemediğini öğrendik. Fakat Emniyet Müdürlüğü tarafından dağıtılan basın bülteninde ve de maç öncesi anonslarda Mustafa Çulcu’nun adı geçti. Ancak Çulcu, sahada yoktu. İHA’nın gönderdiği muhabir, spor muhabiri olmadığından Mustafa Çulcu’yu tanımıyordu. Dolayısıyla ortaya resimdeki tablo çıktı. Çulcu sahada yoktu ancak haberde yer aldı. Peki kim hatalı?

18 Aralık 2009 Cuma

7 SORUDA BÜLENT UYGUN


Geçtiğimiz Cumartesi, Bülent Uygun’u ağırladı Doğu Kışla Park. Kocaeli Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumundaki korunmaya muhtaç çocuklar ile Kocaelispor’un efsane kadrosundan birkaç isim maç yaptılar. Maçta hakemliği Büyükşehir Belediye Başkanı Karaosmanoğlu yaptı. Skorun önemi yoktur bu tip maçlarda. Zaten gazeteye de yazarken de skor belirtmedim.

Efsane kadronun bir kısmı halen Kocaeli’nde yaşadığından ilgi, Bülent Uygun’un üzerindeydi. Bir yandan maça ısındı, bir yandan da sorularımızı yanıtlamaya çalıştı kendileri. Konu Milli Takım olunca açtı ağzını yumdu gözünü. Diğer sorularaysa kısa kısa cevaplar verdi

Bu anlamlı günde yardıma muhtaç çocukları yalnız bırakmadınız. Duygu ve düşüncelerinizi alabilir miyiz?
Öncelikle benim profesyonel olduğum kente hizmet etmek bununla birlikte de geleceğimiz olan o gençlerin daha güzel günler yaşayabilmesi ve onların daha mutlu olabilmesi için üretilen bu projede de destek olabilmek için buradayım. Mutluyum huzurluyum sonuna kadar onları kazanmak için varız. Zaten kazanılmaya değil onlara imkân verilmeye ihtiyaçları var. Bunlardan da bir tanesi genel anlamda futbol üzerine. Bu anlamda destek olmaya her zaman varız.

Milli Takım ile anılıyorsunuz, teklif gelmesi halinde çalışmayı düşünür müsünüz?
Milli Takımla adımızın anılması bizim adımıza mutluluk verici demek ki güzel şeyler başarmışız ki insanlar bizi oralara yakıştırıyor. Ama herhangi bir şekilde teklif gelmedi. Zaten Futbol Federasyonumuzun açıklamalarını biliyorsunuz bir yabancı hoca arayışı içerisindeler. Ve dolayısı ile biz onların bu düşüncesini saygıyla karşılıyoruz.

Yabancı hoca aranması hakkındaki düşünceleriniz nelerdir? Yabancı hocanın yanında yardımcı antrenör olarak çalışır mısınız?
Açıkçası benim beklentim onlardan kendi düşündüklerini hayal ettiklerini ve Avrupa Şampiyonası'nda onların hayalini gerçekleştirecek bir hocayı getiririz demelerini daha çok beklerdim ki, 14 bin antrenöre karşı rencide edici bir durum ortaya çıkmazdı.

Demek ki 14 bin antrenör buraya layık görülmüyor. Bu da bizim açımızdan çok üzüntü verici. Bugün Dünya 3.'sü olmuş Şenol Güneş gibi, Avrupa 3.'sü olmuş Fatih Terim gibi, Mustafa Denizli gibi hocalarımızla beraber, Ersun Yanal, Güvenç Kurtar, Samet Aybaba, Giray Bulak gibi çok kaliteli hocalarımızla yeni jenerasyondan ben olayım Ertuğrul Sağlam olsun Tolunay Kafkas, Ünal Karaman, Abdullah avcı veya aklıma gelmeyen bir sürü hocalar olsun bu ülkeye hizmet etmeye çalışıyoruz ve en güzel şekilde kendimizi geliştirmeye çalışıyoruz. Bu gün o Milli Takım herkesin her Türk insanının hayalidir. Dolayısıyla bir gün Allah bize orayı nasip ettiği zaman bizde alır o başarıyı yakalarız diye düşünüyorum.

Yabancı antrenörle başarının geleceğine inanıyor musunuz?
"Şu bir gerçek ki, Türkiye'ye Avrupa'da şampiyon olmuş birçok başarı kazanmış hocalar geldi. Ancak bekleneni veremediler, dolayısıyla Türk ekolünü tanımak Türk sistemini tanımak, Türk futbolcusunu tanımak çok daha bambaşka diye düşünüyorum. Türk futbolcusunun ekolü tamamen farklıdır. Gelebilecek bir yabancı hocanın da açıkçası ben çok fazla başarılı olabileceğini düşünmüyorum"

Şu aralar vaktinizi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Zamanımı kendi gelişimime harcıyorum. Sürekli yabancı maçları takip ediyorum. Oradaki sistemleri inceliyorum. Bunun yanında yabancı dilimi de geliştirmekteyim.

Kocaelispor’un durumu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Kocaelispor, lig tarihi boyunca çeşitli başarılara imza atmış köklü bir kulüp. Şu anki bulunduğu konumu hak etmeyen bir takım Kocaelispor. Umarım kent el ele verip Kocaelispor’u bu durumdan kurtaracaktır.

Sivasspor’un durumu hakkında düşünceleriniz nelerdir?
Sivasspor, sanırım henüz uyum sürecini atlatamadı. Kadro kalitesiyle en yakın zamanda bu süreci minimum kayıpla atlatacağını düşünüyorum.

10 Aralık 2009 Perşembe

HEYKELİ DİKİLECEK ADAM


İki yıl önce Spor Pazarlaması dersine giren hocam “Avrupa’da adı sanı duyulmamış gelecek vadeden bir Türk kaleci var, araştırın.” demişti. Yaptığımız taramalar sonucunda genç kalecinin Sinan Bolat olduğunu öğrenmiştik. Genk'te oynuyordu o zamanlar. Fenerbahçe ile anılıyordu ismi. O, Belçika'da kalmayı tercih etti. Şimdi de Liege'in kahramanı, Liege’de heykeli dikilecek adam. Geçtiğimiz sezon son haftaya Anderlehct ile Standart Liege aynı puanda girerler. Son hafta iki takımın kazanması halinde şampiyonu play-off belirleyecektir. Anderlehct son hafta kazanır. Standard Liege 1–0 öndedir. 90+2’de penaltı kazanır Liege’in rakibi. Sinan penaltıyı kurtarır ve daha sonra play-off ile şampiyonluk gelir. Ve dün gece… Hollanda şampiyonu Az Alkmaar 90+5’e girilirken 1–0 öndeydi. Futbol sahalarında ender rastlanan bir vaka belirdi ve Sinan kafayla meşin yuvarlağı filelerle buluşturdu. Gol sonrası anonsör tam 23 kez Sinan diye bağırdı tribünlere.

Dün gece, Sinan’ın golüyle, Hollanda Şampiyonu’nun sonuncu olup elenmesine şahit olduk “Düşler Sahnesi”nde. Sezon başında, Şampiyonlar Ligi ön eleme maçlarında yine bir Hollanda takımı Twente, Lizbon’un kalecisinden gol yiyordu 90+5’te. Çöküşteki Hollanda futbolu çok çekiyor bu sezon kalecilerden.

9 Aralık 2009 Çarşamba

“BU PARA BİZİ BOZMASIN BE CENGİZ”



Slogan, Osman Sınav’ın “Ekmek Teknesi” dizisinden. Kadir Çöpdemir(Kirli) tarafından “Napolyonun öbür yüzü” karakterini canlandıran Peker Açıkalın’a söylenmiş söz. “Para insanı değiştirir” deyiminin kişileştirilmişi.

Geçtiğimiz ay, Avrupa’nın en genç ve en değerli 20 futbolcu listesi açıklandı. Listedeki tek Türk, Alman Milli takımını tercih eden Karaelmas kökenli hemşerim Mesut Özil. Turkcell Süper Lig’den hiçbir oyuncu yer almıyor bu listede. Zirvede Maradona’nın damadı Kun Agüero var. Değeri 50 milyon euro. Son sıradaki isim 19 yaşındaki Alman Thomas Müller. Ederi 9 milyon euro. Süper Lig'deki en değerli genç oyuncu Sercan Yıldırım’ın değeri 4 milyon euro gözüküyor transfermrkt.de adresinde. En iyi 20 sıralamasının sonuncusunun 5 milyon euro aşağısında.

Son zamanlarda twitter mağduru ünlüler kervanına facebook mağduru olarak çıkıyor Sercan karşımıza. Günübirlik eğlenmeye geldiği İstanbul’dan dönüşte spor arabasıyla 260 km hız yapıyor. Videoda 5 bin dolarına yarıştan söz ediliyor. Transfer sezonu boyunca manşetlerden inmeyen genç yıldız, bu olayla birlikte magazine malzeme oluyor. “Arabayı deniyorduk” deyip sıyrılıyor işin içinden. Dün bir haber daha düşüyor Sercan ile ilgili. Ehliyetinin olmadığı öğrenilmiş. Daha önce ehliyetsiz araç kullanmaktan bir kez de cezalandırılmış.

Basınımızın gece eğlenmelerini abarttığı gün gibi aşikâr. Ancak Sercan’ın yaptıkları affedilecek gibi değil. Ortada Batuhan’ın maç öncesi bara kaçıp eğlenmesi gibi takım içi disiplinsizliğe neden olan bir durum yok. Sercan’ın yapmış olduğu davranış yasalara göre düpedüz suç. Geçtiğimiz sezon golleriyle, transfer haberleriyle gündemi meşgul eden Sercan artık yok. Para Sercan’ı bozdu mu ne?

8 Aralık 2009 Salı

TOTAL FUTBOL'UN ALT YAPISI: SURİNAM



Kluivert, Davids, Hasseilbank, Seedorf, Van Hooijdonk… Ve Galatasaray teknik direktörü Frank Rijkaard. Kısacası Hollanda’daki siyahî futbolcular. Hepsinin ortak özelliği Surinamlı olmaları. Peki, nerede bu Surinam?

10 kişiye sordum ve 10 popüler cevap aldım. Surinam nerde diye. Ve 10 cevap da yanlıştı. Tahmincilerin 9’u Afrika, 1’i Asya dedi. Güney Amerika’da yer alıyor bu küçük sömürge ülkesi. 500 bin nüfusa sahipler. İlginçtir, nüfusun % 20’si Müslüman. Bağımsızlıklarını 1975’te elde etmişler Hollanda’dan. Fakat futbolu halen Portakalların sömürgesinde. Futbolcu yetişiyor fakat zamanında kurulmuş sistem sayesinde bu futbolcular kendilerini Hollanda’da buluyorlar. Tıpkı 1975 öncesinin değerli madenleri gibi. Federasyonlarının kuruluş tarihi 1920. Arjantin, Brezilya, Uruguay gibi takımlarla başa çıkamayacaklarını bildikleri için Kuzey Amerika gruplarında yer alıyorlar Dünya Kupası elemelerinde. Buna rağmen Dünya Kupasına katılamayacaklarının farkında olan Federasyon başkanı şanslarını CONCACAF’da denediklerini belirtiyor. Ancak bir şikayeti var. Vefa’nın yalnızca boza markası olmadığını söylüyor Hollanda’da top koşturan Surinamlılar’a. Bir tek Seedorf’un ülkesine sahip çıktığını iletiyor. Onu biz de biliyoruz. Ertem Şener vasıtasıyla.

7 Aralık 2009 Pazartesi

KAYIP ARANIYOR




Tam 276 gündür kayıp. Son olarak 7 Mart 2009'da Hacettepe'ye attı golünü. 24 Nisan'da 3 yıllık sözleşme yeniledi. Üç sezon oynadığı Fenerbahçe'de 55 golü var. Üç buçuk yıllık Beşiktaş kariyerinde ise 38 golü bulunuyor.  9 ay uzun bir süre. Kimler gol atmadıki bu süreçte. Toraman, Ekrem, İsmail, Ernst... Uzun süredir sahalarda görmediğimiz Holosko'nun bile 8 golü var bu süreçte. Bobo'nun 11. Beşiktaş'a ilk geldiği sezon da gol orucundaydı. Bulgaristan'daki CSKA Sofya maçında bozdu orucunu. Yarın bir başka CSKA'nın maçı var. Bakalım geri dönebilecek mi? Tabi kadroda yerini alabilirse.

5 Aralık 2009 Cumartesi

YAYIN HAKLARI VE SÜPER LİG



Muhtemelen bu ayın sonunda yapılacak yeni ihale. Tam 10 yıldır Digitürk’ten izledik annemizin ligini. 10 yıl boyunca 1 milyar dolar verdi kulüplere Digitürk. Geçtiğimiz yıl İngiltere Premier Lig ekipleri yayın ücretlerinden dolayı kazan kaldırmışlardı . Yayın haklarını ellerinde bulunduran kanal, kulüplere yılda 1,4 milyar euro veriyor. Dolar değil euro. Yani Digitürk’ün 10 yılda verdiğinin neredeyse 2 katını 1 yılda veriyor İngiliz yayın kuruluşu. Çin’de 200 milyon kişinin Premier Lig izlediğini bilenler için rakamlar normal gelebilir. Ürün kaliteli olunca rağbet görüyor. TV8 kanalı, Premier Lig'i Türkiye’de yayınlamak için 10 haftasına 75.000 bin euro verdi 4 yıl önce. Yani sezonu 285 bin euro. Şimdiki yayıncı kuruluş Digitürk 5 milyon dolara yayınlıyor Premier Lig maçlarını. Yayın gelirleri Fransa’da da havuz sistemiyle oluşturuluyor. Oradaki yıllık gelir 660 milyon euro. Yayın haklarını elinde bulunduran kanal Canal Plus. İspanya ve İtalya’da ise havuz sistemleri mevcut değil. Ancak oradaki gelirler de Süper Lig’in kat kat üzerinde. Almanya’da 500 milyon euroya denk geliyor TV gelirleri. Ancak Panzerlerin en büyük kaynakları sponsorluklar.

Ay sonu yapılacak ihalede 10 yılda kazanılan parayı 4 yılda kazanmayı hedefliyor Futbol Federasyonu. Eski yayıncı Digitürk’ün yanı sıra D-Smart, NTV ve Türk Telekom’un girmesi bekleniyor ihaleye. Yeni sistem futbol severleri üzeceğe benziyor. Artık maç özetlerini maçtan 45 dakika sonra değil, haftanın son maçının bitiminden 12 saat sonra izleyebileceğiz. Maç görüntüleri ancak Pazartesi gündüz 12’de kanalların ellerine ulaşacak.

İhaleye girecekler arasında bir kurum dikkat çekiyor. Türk Telekom. Yayın haklarını almaları halinde TRT maçları şifresiz yayınlayacak. Bu sezon Arjantin Ligi’nde olduğu gibi. TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin de bu Güney Amerika ülkesini model aldıklarını söyledi. Ancak orada, şartların elverişsizliği ve de siyasetin futbola girmesi nedeniyle şifresiz yayınlanıyor maçlar. 7 Ağustos’ta başlaması gereken lig, takımların borçları nedeniyle başlayamıyor. Arjantin Futbol Federasyonu(AFA), tam 18 yıldır yayın haklarını elinde bulunduran kanala yılda verdiği 50 milyon euroyu arttırmasını talep ediyor. Yanıt olumsuz olunca, seçim arifesinde ülkenin kadın başkanı olaya müdahale ederek yayınları devlet televizyonu olan Kanal 7’ye veriyor. Maçların da şifresiz yayınlanacak olması da ülkemizdeki kömür dağıtma nedenleriyle birebir örtüşmekte. Yılda 110 milyon euro kazanacak kulüpler.

Ay sonundaki ihalelerde en zayıf halka NTV. Premier Lig’i kaybettikten sonra Almanya Bundesliga ile avunmaya çalıştılar. Fuat Akdağ ve spikerler Premier Ligi’ne özlemlerini saklayamadıklarını sık sık dile getirdiler. Kazanmalarını Ercan Taner’den dolayı isterim. Üst üste gelen vergi cezalarından dolayı Aydın Doğan’ın D-Smart’ının yayın ihalesinde ne yapacağını merak ediyorum. Kazanmalarını spikerlerinden dolayı ve de müşterilerine “keriz” yerine koyduklarından dolayı istemem. Türk Telekom ise kapalı kutu. Digitürk ise temennimiz.


4 Aralık 2009 Cuma

GRUPLAR BELİRLENDİ







Nihayet gruplar belli oldu. 2006'daki Arjantin, Hollanda, Sırbistan ve Fildişi takımlarının bir araya gelmesi gibi ölüm grubu olarak nitelendirilebilecek grup yok. Ancak yine de G Grubundaki Brezilya, Portekiz ve Fildişi üçlüsünün mücedelesi izlenmeye değer. Kura çekimi öncesi Fransa ile eski sömürgelerinden Cezayir'in aynı gruba düşmesini istiyordum olmadı. 2002'de Senegal ile oynadıkları maçın benzeri oynanabilir mi diye düşündüm.  2010 Afrika'nın futbol kalitesi açısından en berbat grubuna düştü Fransızlar. Grubuna düştü demek yanlış olur, o grubun oluşumuna katkı sağladılar. Güney Afrika, Meksika ve Uruguay, Fransızların rakipleri. Meksika eski gücünden uzak. Uruguay'ın nasıl dünya kupasını katıldığını gördük. Umarım 2006'dan uzak bir Dünya Kupası izleriz. Favorim İspanya. Gönlüm Arjantin ve Cezayir'den yana.

KRALDAN ÇOK KRALCI




Avusturya Vien-Athletic Bilbao UEFA Avrupa Ligi mücadelesinde ev sahibi takımın taraftarları 0-2’den sonra sahaya girdi. Tıpkı üç hafta önceki Hodri Meydan’ın yaptığı gibi. İkinci yarının başında tepkiler hakemeydi. Sahaya yağan meşalelere rağmen devam etti maç. Şiddetin boyutu ilerleyen dakikalarda değişti. Basklılara karşı Franco posterleri ve Franco lehine tezahüratlar… Taraftarların sahaya girmesi nedeniyle 20 dakika durdu oyun.

Gerek renkleriyle, gerek yönetim anlayışıyla, gerekse tarihiyle Avusturya’nın Real Madrid’ididir Viyana takımı. Federasyon, medyanın ve hükümetin destekçisi olduğu bu şımartılmış çocuklar, elbette sıkı Real Madridli olduğu için yapmadılar Franco tezahüratlarını. Amaç Basklı Bilbaolular’ı kızdırmaktı. Zamanında Naziler nedeniyle kapanma noktasına gelen, birçok yıldız oyuncularını kaybeden takımın taraftarları yaptı bunu…

2 Aralık 2009 Çarşamba

YENİDEN FOURFOURTWO



Daha önce 4 kez yer vermişlerdi yazıma. Şimdiki Aralık sayısı sayfa 8'de.1984'ten 2004'e kadar düzenlenen Avrupa Şampiyonaları toplarının koleksiyonunu gönderecekler. Evimin en güzel köşesinde sergileyeceğim.
İŞTE O YAZI:

“ÇOK”UZ AMA “YOK”UZ
Biz kimiz? Biz hemen her turnuvaya katılan Almanya, İngiltere, İspanya değiliz. Biz kimiz? Biz, Dünya Kupası’na yalnızca 2, Avrupa Kupası’na da 3 kez katılabilmiş bir ülkeyiz. Öncelikle kimliğimizi irdelemekte fayda var. Afrika’ya neden gidemediğimiz sorusu her Milli maç aralarında ve de turnuva başladığı zaman gündemde yer bulacaktır. Her problemin olduğu gibi bizi başarıya götürecek sorunun cevabı da “nasıl” sorusunu sorabilmektir. Lisanslı futbolcu sayımız 225 bin. Almanya’daki Türk Lisanslı futbolcu sayısı 250 bin. Almanların 3 Milyon Türk’ten çıkardığı futbolcu sayısı kadar biz, 70 milyondan çıkaramıyoruz. Süper Lig’de top koşturan futbolcularımızın %15’inin de Alman kökenli olması bu tablonun en somut örneği. Lisanslı futbolcu sayısı sıralamasında kendimize ancak 20. sırada yer bulabilmişiz. Listenin başını 6,5 milyon’la Almanlar çekiyor. Bugün 10 milyonluk Portekiz Dünya futbolunda söz sahibi olabiliyorsa, 16 milyonluk Hollanda dünyada “Total Futbol”un öncüsü olabiliyorsa yerli mi yabancı mı sorusunun pek bir anlamı kalmıyor. Peki, biz kimiz? Biz; çokuz ama yokuz...

MANCHESTER UNİTED, SIR ALEX FERGUSON VE TÜRK TAKIMLARI



Manchester - Beşiktaş maçını izlemeyen birisine “Beşiktaş, Old Trafford’dan 5-0 mağlubiyetle ayrıldı” deseydiniz muhtemelen şaşırmazdı. Böyle bir olasılığın varlığına rağmen Old Trafford’dan galibiyetle dönmek başarıdır diğer büyük takım tafartarlarınca küçümsense de. Ağız ishalinden muzdarip birkaç internet sosyali, forumlarda “ne var bunda biz de yendik” gibi ucuz söylemler sarf ediyorlar.


Evet, Türk takımlarıyla her eşleşmeden illa ki bir zarar uğruyor Kırmızı Şeytanlar. Tarih 1993. Yer Old Trafford. Galatasaray erken yıkıma uğramaya başladığı maçı bırakmıyor ve 3–3 berabere kalıyor. Elbette beklenmedik bir beraberlikti bu. Türk yöneticiler arasında doruktaki adam Şenez Erzik bile Old Trafford yerine Camp Nou’yu tercih ediyordu Barcelona maçı için. O derece umutsuzdu ki Camp Nou’da kendisine maçın sonucu geldiğinde emin olamıyordu. 3-3’ün rövanşında Ali Sami Yen’deki maç 0–0 bitiyor, Galatasaray adını “rüyalar tiyatrosu”na yazdırıyordu. Dünya devi Manchester elenmişti. UEFA bile Kırmızı Şeytanların kış aylarına girmeden Avrupa Kupalarından elenmesini kabullenemiyordu ki formül üretti. Şampiyonlar Ligi ön elemesinde elenen takımlara UEFA Kupası yolu açılmıştı. O dönemde takımın başında Sir Alex Ferguson vardı. Tarihler 1996’yı gösterdiğinde bu sefer sahneye Boliç çıkıyordu. O tarihi şutu değil Scmicheal, tüm Michealler gelseydi kurtaramazdı Ümit Aktan’a göre. O golle 40 yıl sonra evinde kaybediyordu Cantona ve arkadaşları. Takımın başındaki isim Sir Alex Ferguson’du. 2004 Aralık’ında Şampiyonlar Ligi’ndeki en ağır mağlubiyetlerinden birini Şükrü Saraçoğlu’nda alıyordu Kırmızılar. Bu sefer Ronaldo ve arkadaşları olarak. Kahramansa Avrupa’da ilk Hat-trick yapan Tuncay Şanlı’ydı. Takımın başındaki isim yine Sir Alex Ferguson’du. Tıpkı 23 yıldır olduğu gibi. Ve tarihler 25 Kasım 2009, yer yine Old Trafford. Kahraman ise Şampiyonlar Ligi tarihinde tek galibiyeti bulunan Beşiktaş. Ne ilginçtir ki o tek galibiyet de İngiltere’den geldi. Manchester United’ın başında yine ağzındaki sakızıyla Sir Alex Ferguson vardı.

Bu zaferlerin ortak özelliği, Manchester United'a karşı kazanılmış olmaları. Değişik teknik adamlarla ulaştık bu zaferlere. Ancak bu maçlarda değişmeyen tek şey vardı. O da Ferguson. Manchester’a geldiğinden bu yana 23 yılda toplam 92 teknik direktör değiştirmiş 4 büyükler. Şimdi hangi takımımızın Manchester zaferi daha iyi sorusunun bir anlamı var mı?

22 Kasım 2009 Pazar

DELİ İBO



Tarih 8 Aralık 2002. İbrahim Üzülmez Emre Aşık’ı bakkala gönderip sağ ayakla golünü atıyor. Beşiktaş, Sami Yen’den 1-0’la dönüyor. Tarih 21 Kasım 2009. Başrolde yine İbo’nun sağ ayağı var. Fink’e asist yapıyor. Maçın adamı Deli İbo. Nalga olayı aklıma geldi sisin de etkisiyle. Acaba dedim kendi kendime Joe Cole, Üzülmez’in formasını giyip derbide mi oynuyor dedim.

19 Kasım 2009 Perşembe

II. HİDDİNK DÖNEMİ



38 derece ile hasta yatağımda takip edebildim baraj maçlarını.  Cezayir ile sevindim. Bosna ile üzüldüm. Fransa-İrlanda maçıyla da sinirlendim. Rusya’nın elenmesini öğrendiğimde kamyon çarpmışa döndüm. Bu sonuca en fazla TFF yönetimi sevinse gerek. Teknik direktörlük için iki favorim vardı. Scolari ve Hiddink. Kazakistan’da lig bitmesine rağmen Scolari’den ses seda çıkmadı. Avrupa basınında adı Real Madrid ile anılıyor Brezilya’lının. Milli Takım için geriye tek seçenek kaldı Guus Hiddink. Ben demiştim demeyi sevmem ama galiba sevmediğim bir şey yapacağım…

FOUL!



Uzun zamandır böyle gerilim kat sayısı yüksek maça hasret kalmıştım. Kanal Türk spikerine rağmen izlenesi maçtı. Fransızlar kazanmaları gereken maçlarda özellikle evlerinde zorlandığı aşikardı. Keane ile heyecanlandık. 0-1’in rövanşında maç uzadı. Uzatmalarda Gallas ile Afrika biletine ulaştı Napolyon’un çocukları. Zafere giden yolda her yol mübah. Henry asistten önce topu elle kontrol etti. Onun öncesinde de ofsayt var. Sonuçta öyle ya da böyle burnumdaki pis kokularla da olsa Fransızlar Dünya Kupası’nda. Afrika’da Dünya Kupasını kazanırlarsa kimse Henry’nin pardon "Tanrının elini" hatırlamayacak.

16 Kasım 2009 Pazartesi

LİGİMİZDEN BİR MEKSİKALI GEÇTİ


Gaziantep formasıyla Fenerbahçe’ye gol attığında tanımıştık onu. Maskeli Meksikalıydı o. Kalbindeki rahatsızlığından dolayı yazın futbolu bıraktığını duymuştum. Daha sonra Tümer’in takımı Larissa ile anlaşmış. Bu sabah kaybetmişiz onu. Önce Enke şimdi de De Nigris… Toprağı bol olsun…



2007 yılındaki röportajı.

12 Kasım 2009 Perşembe

FABRİKA AYARLARI




Süreyya, 2002 yılında 1500 Avrupa Atletizm Şampiyonası’nda, Dünya ve Olimpiyat Şampiyonu Gabriela Szabo’yu geçip birinci olduğunda henüz spor okulunda okumamaktaydım. Dolayısıyla benim için spor, yalnızca futboldan ibaretti. Tesadüfî bir şekilde canlı yayında tanık oldum “o an”a. Ve bu hoş rastlantı, benim atletizmi yakından takip etmemi sağladı.

Onun için “fabrikasyon hatası” tabiri uygun olur sanırım. Sporcu çıkaramayan, devşirmelerle başarı kovalayan bir ülkeden çıkan Avrupa Şampiyonu ve de rekortmeniydi o. Sistemsizliğin her alanda sistem olduğu alandan başarılı bir şekilde çıkabilmişti.

Olimpiyatlarda atletizm dalında aldığımız tek madalya 1948 Londra Olimpiyatları’ndaki üç adım atlamada Ruhi Sarıalp ile gelmişti. 2004 yılında ikincisini Süreyya’dan beklerken onun yarışmalardan çekildiğini öğrendik. Daha sonrası bilindik olaylar. İki yıl men cezası aldı. 2008 Olimpiyatlarına ABD’de hazırlandığı sırada iki yasaklı madde aldığı tespit edildi. Biz bu süre içerisinde Elvan’la teselli bulduk, Süreyya kadar yüzümüzü güldürmese de.

GSGM’nin sözde Tahkim Kurulu ikinci vakadan sonra 4 yıl men cezası verdi. Dün Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi (CAS) 4 yıllık cezasını ömür boyu mene çevirdi. “Fabrika ayarları”na geri dönüldü.

11 Kasım 2009 Çarşamba

O ŞİMDİ KIZININ YANINDA



Sabah İzmit – İstanbul yolculuğu yapmadan önce genellikle her sabah yaptığım gibi yabancı basına göz attım. Alman basınında Enke’nin intiharı ilgili haberler vardı. Fakat intiharın nasıl gerçekleştiği ve de Enke’nin sağlık durumu ile ilgili bilgiler henüz kesinleşmemişti. Ders sonrası hemen okulun bilgisayar odasına koştum. Bloglardan öğrendim haberi. Enke hayatını kaybetmiş… Geçtiğimiz aylarda teşhisi konulamayan bir hastalığa yakalandığını öğrenmiştim. Daha önceden de 2 yaşındaki kızını kaybetmiş. Türkiye ile ilgili tek maçlık hatıra bırakarak ayrıldı aramızdan. Toprağı bol olsun…

8 Kasım 2009 Pazar

II. KÖRFEZ SAVAŞI










Yukarıda gördüğünüz fotoğraflar Fransa Lig şampiyonluğu görüntüsü değil. Hele Maraton Koşusu hiç değil. Görüntüler bugünkü Kocaelispor-Kartalspor maçı sonrasından.

Başkan Osman Nuri Yaman döneminde ilk kez maçı basın tribününden izledim. Maç öncesi aldığım istihbarata göre hafta içinde tesisleri basıp yönetimi istifaya davet eden Hodri Meydan taraftar grubu yönetime yumurtalı saldırı düzenleyecekti. Yumurtanın işin abartısı olduğunu biliyorum. Fakat böylesine futbol kalitesi düşük, önem derecesi yüksek maçı izlemem gerekirdi. Bu maçı basın tribününden takip etmemin bir nedeni daha vardı. Çünkü Körfezimize acil üç puan gerekiyordu. Benim basın tribününden izlediğim hiçbir Bank Asya maçını kaybetmedi Kocaelispor(Süper Lig’de de bu sayı çok azdır).

Maçtan bir gün önce yönetimin giderayak bilet fiyatlarında %500’e varan artış kararı aldığını öğrendim. Maç öncesi öğrendiklerime ise inanamadım. Salı günü olağanüstü kongre kararı alan Osman Nuri Yaman ekibi çark etmiş ve istifa etmeyeceğini açıklamış. Muhabirimiz Ahmet Abi’den bu bilgiyi aldığımda Hodri Meydan tayfası durumdan haberdardı.
Yönetimin istifa etmeyeceğini çark ettiğini öğrenen hodri meydan, takımını düşünerek maç başında ne olay çıkardı ne de yönetimi istifaya davet etti. Maçla ilgili yazılacak, konuşulacak çok şey var aslında. Hakemin maçın başında kaleci Oğuz’u kırmızı karttan atmadığı bir pozisyon var ki akıllara zarar.

Maç içerisinde Kartal taraftarı Sakaryaspor atkıları açarak sürekli tahrik etti. Bardağı taşıran son damla ise birkaç Kartallı taraftarın zafer işaretleri oldu. Maç bittikten birkaç dakika sonra 3.000 taraftar Kartal tribünlerine doğru koşmaya başladı. O sırada tribünleri selamlayan Kartalsporlu futbolcular önde Yakubu olmak üzere soyunma odasına kaçtılar. Polis öyle bir orantısız güç kullandı ki kendi biber gazından kendileri etkilendiler. Ambulansların çoğu polisler vardı. Daha önce Konya deplasmanında bir de Fenerbahçe Ülker-Aris maçında biber gazı yemiştim fakat hiç biri bugünkü kadar etkilememişti beni. Açıkçası maçtan önce yediğim sandviçteki acı biberi tercih ederim.

Şundan eminim ki Türk futbol tarihinde son 15 yılda böyle bir olay yaşanmadı. Peki şimdi bizleri neler bekliyor? Bu olaylar, 29 Ağustos’ta Lisans paralarını ödemek için söz veren fakat bırakın lisans paralarını futbolcuların ücretlerini ödemeyen “BAY YALAN” Başkan Osman Nuri Yaman’a yaradı. Eğer Kartal taraftarı bizimkileri tahrik etmeseydi, Hodri Meydan grubunun hedefi Şeref Tribünü olacaktı. Şimdi ceza kapıda. En az 5 maç seyircisiz oynama cezası gelecek. Taraftar artık takımını ancak Şubat soğuğunda görebilecek. Başkanın başını kimse ağrıtamayacak. Olan Kocaelisporumuza olacak.

GOL SEVİNÇLERİ



Her futbol severin kendine has gol seviniş tarzı vardır. Bu seviniş tarzın maçın büyüklüğüne küçüklüğüne göre de değişir. Ancak bazıları için maçın önem derecesi, gole verdiği tepkiyi değiştirmeyebilir. Sıkı bir Bolusporlu olan arkadaşım attıkları her golden sonra Abdurrahim Albayrak gibi sevinirdi. Üstelik maçları maçkolikten takip etmesine rağmen.

Bazı futbolcular kendilerine has gol sevinçleriyle bilinirler. Her ne kadar Parmak emme sevincini TSL’de Semih ve Nobre yapsa da biz o sevincin fikir babası olarak Totti’yi biliriz. Christian Vieri'nini akıllarda yer edinen seviniş tarzı ise müezzinvari bir şekilde elini kulağına götürüp tribünlere “duyamıyorum sizi” mesajını vermeye çalışması. Raul yüzüğünü öper. Henry Ada’dayken bir eliyle sus işareti yaparak diğer eliyle de tribünleri gösterirdi. Ronaldo(abi Ronaldo) dirseğini büküp alnına siper ederdi(ancak böyle tarif edebildim). Obafemi Martins Romen jimnastikçiler misali havada saltolar atar. Robbie Keane el baş amudundan sonra tribünlere ok fırlatır. Guiza bunun amutsuz versiyonunu gerçekleştirir. Inzaghi deli deli sağa sola koşar. Pascal Nouma tombala çeker. Bursaspor timsah yürüyüşü yapardı. Bir ara da Fener’in Brezilyalılarında yengeç furyası başlamıştı. Her zaman yapar mıydı bilmem iki kez rastladığım kadarıyla Cantona golden sonra put gibi yerinde kalıp, sanki tribünlere “ne var noldu ki” dermiş gibi sevinirdi.

Bu sezon ligimizde yeni bir gol sevinme stili türedi. İlki Antalya Diyarbakır maçından sonra Veysel Cihan’dan. Necati golü attıktan sonra Veysel tarafından tacize uğradı. İkinci vaka da dünkü Trabzon Beşiktaş maçında vuku buldu. Ernst gol sevinci sırasında kim vurduya gitti.

7 Kasım 2009 Cumartesi

"FUTBOL AYAKLA OYNANMAZ AYAK SADECE ARAÇTIR"



Bir insan düşünün Galatasaray UEFA Kupası’nı kaldırdığında, A Milli Takım Dünya Kupası ve Konfederasyon Kupası’nda 3. olduğunda, Ülkerspor Şampiyon olduğunda, 2004 Atina Olimpiyatlarında o ekip içerisinde olsun ve hatta başarılarda büyük pay sahibi olsun. Prof. Dr. Turgay Biçer benim Marmara Üniversitesinden hocam. Ve az önce saydıklarım takımların ve organizasyonların mentorlüğünü yapan insan. Yani başarıların arkasındaki görünmeyen kahramanlardan. Turgay Hocayı BESYO okuyan arkadaşlarımız Marmara Üniversitesinde Spor Yönetimi Ana Bilim Dalı Başkanlığından biliyorlardır. Bazı arkadaşlar özellikle NLP olmak üzere kitaplarından tanırlar.

Geçtiğimiz hafta gazetede Kocaelispor’un şirketleşme projesini tartışırken Kartepe Belediyesi’nden telefon geldi. İçerik Pazartesi günü düzenlenecek panelle ilgiliydi. Panelistlerden birinin Turgay Biçer olduğunu duyunca şaşırdım. Çünkü panelin düzenleneceği saatte Turgay Hoca’nın İleri Koçluk Becerileri dersi vardı. Hocayı aradığımda derse asistanın gireceğini söyleyerek benden de derse girmememi, gazeteye haber yapmamı istedi. Ben de Pazartesi günü makinemi kaptığım gibi Kartepe’ye gittim. Sekiz Kocaeli Gazetesinden yalnızca ben vardım orda. Şaşırmadım. Kocaeli basınında bilgiye verilen değeri(!) bilirim. Şundan eminim ki Turgay Biçer benim üniversite hocam olmasa da bilgiye değer veren ben, orada olurdum.

Panelistler arasında Körfezimizin Teknik Direktörü Cihat Arslan da vardı. Kocaeli futbolunun önde gelen isimleri de paneldeydiler. Panel sonrası katılımcılar Turgay Hoca’yı ayakta alkışladırlar.

Panelde ne olup bittiğini gazetede yer aldığı gibi, haber formatında yazıyorum:

Galatasaray(UEFA Kupası), Fenerbahçe, Trabzonspor, Kocaelispor, Sivasspor, Efes Pilsen, Ülkerspor takımlarının yanı sıra 2000–2005 yılları arasında A Milli Futbol Takımımızın mentorluğunu yapan Turgay Biçer, sporcu performansı üzerine yaptığı konuşmasında performansı, gerekeni gerektiği kadar, gerektiği biçimde yapabilme yeteneği olarak tanımladı. Sporcularımızın zihinsel dayanıklılıklarını kaslara geçirmekteki zorlanmalarına dikkat çeken Biçer, “bilgi kaslara geçmediği müddetçe şakadır” dedi.

“Futbol ayakla oynanmaz, ayak sadece bir araçtır”

Turgay Biçer, mentorluğu boyunca birçok sporcuyla çalıştığını söyleyerek sporcuların proaktif olmadıklarını, yani bilgiye ulaşma konusunda sürekli birileri tarafından harekete geçirilmeyi beklediklerini iletti. Biçer ayrıca, futbolun ayakla oynanmadığını, ayağın futbolu oynamak için sadece bir araç olduğunu ifade ederken, sporcuların ve antrenörlerin duygu, düşünce gibi boyutları ihmal ettiğini vurguladı.

Profesör, rekabetin önemine değinerek kaliteyi sağlayan unsurlardan birisi olduğuna dikkat çekti. Bu bağlamda rekabetin korunması açısından rakibe saygının önemli olduğunu, ancak ülkemizde bu konuya önem verilmediğini de sözlerine ekledi.

“Sporcuların sahada oynadıkları oyun, gerçek hayattaki kişiliklerini yansıtmaktadır” diyen Biçer, “bizim toplumumuz hileye, düzenbazlığa prim tanıyor. Hakemler doğru karar verdiklerinde bile tepkiyle karşılaşıyorlar.” dedi. Kazanmanın tek başına başarıyı getirmediğini söyleyen Turgay Biçer “Maç kaybedildiğinde hiçbir şey kaybedilmez. Yalnızca üç puan alınamamış olur.” diyerek sözlerini noktaladı.

BARCELONA KOCAELİSPOR FUTBOL OKULLARI




Son birkaç aydır dikkatimi o halı saha senin bu halı saha benim köşe kapmaca oynayan futbol okulları çekiyor. Yaklaşık dört ay Kocaelispor Futbol Okullarında görev yapmış biri olarak, dört büyüklerin isim hakkını kullanan spor okullarının çalışma koşullarını ve anlaşma içeriklerini merak ettim. Öncelikle Kocaelispor’un isim hakkından para almadığını, antrenörlerini de kendileri belirlemediğini belirteyim.

Bu sabah Yahyakaptan’daki Kocaelispor Galatasaray okullarındaydım. Koordinatör Mehmet Terzi sağ olsun beni çok iyi karşıladı. Sabah kahvaltısını halı sahanın locasında yaptık. Off record yaparak başladık sohbete. Kendisinin Kocaelili olduğunu öğrendiğimde bu işi gönüllü olarak yaptığını düşünerek algılarımın ön yargılarım yüzünden yanıldığını hissettim. Sonra o anlattı ben dinledim, o yakındı ben yine dinledim. Ve duyduklarıma inanmak istemedim. Sonra da ticari zekâm ile Barcelona Kocaelispor Futbol Okulu açsam ne kadar kazanırım diye düşündüm.

Mehmet Bey Galatasaray’dan sadece yıllık 10.000 lira karşılığında isim hakkını aldığını ve Galatasaray Kulübünün gerisine karışmadığını söyledi. Tuttuğu antrenörden halı sahaya kadar kendisinin belirlediğini belirterek üstüne basa basa hafif de Kandıra şivesiyle “ vallahi yeğenim bu işten kar etmiyoruz.” dedi. Fenerliler tarafından afişlerin koparıldığını da dikkat çekerek yakındı.

Futbol okulları hafta sonu sabah 9 ile 12 arasında 7-15 yaş arası çocuklara hizmet(!) veriyor. Mehmet Bey halı saha sahibine saat başı 40 lira veriyor. günde 120, haftada 240, ayda 960 yapar. Galatasaray’a ayda 830 lira veriyor. Antrenöre ayda 600 lira veriyor. 40 çocuktan ayda 60’ar lira alıyor.

Bu olaydan sonra en kısa zamanda La Porta ile iletişime geçip Barcelona Kocaelispor Futbol Okulları açmayı düşünüyorum. Nasıl olsa Kocaelispor’dan tecrübeliyim de :)))

İNCİLER...




Uyuşturucu kullandım ama ceza vermediler", "Finali kazanmak için değil takma saçımın düşmemesi için dua ettim", "Nefret ettiğim halde tenis oynuyordum", "Tenise ilk başladığım yıllarda babam bana amfetamin hapları verirdi..." Andrea Agassi (9 Kasım’da çıkacak “Open” adlı kitabından. İple çekiyorum.)

BİRİSİ...


Çarşamba günkü dersim sabah 9’da da olsa ve ben o derse gidebilmek için saat 05:30’da kalkmak zorunda olsam da Wolfsburg maçından sonra yazmayı çok isterdim. Ama malum; bu başkan adamı bırakın Şampiyonlar Ligi’nden, maazallah futboldan soğutur.

İkinci golden sonra maçı izlemeyi bıraktığımdan maçın sonlarındaki gelişmelere göz atayım dedim. Hemen hemen tüm haber sitelerinde Alman spikerin sözleri yer alıyordu:

“WOLFSBURG'UN bu gece en büyük artısı Beşiktaş'ın kalesini koruyan Hakan Arıkan! BEŞİKTAŞ'TA herşey tesadüf üzerine kurulu. Benim oturduğum yerden bir sistemleri gözükmüyor.”
“BEŞİKTAŞ'IN defansında doğru olan birşey yok. Wolfsburg için Beşiktaş defansı cennet gibi BEŞİKTAŞtaraftarı inanılmaz bir taraftar, Türkiye'de bile benzeri yok.”

“ALMANYA'DA Bielefeld gibi ufak bir kulüpte oynayan Michael Fink'in hayali İstanbul'da gerçek olmuş. 6 sıfırlı bir sözleşmeye imza atmış. Bu parayı ona Bundesliga'da ödeyen bir kulüp yoktu.”

Birisi çıkıp da İsmail Köybaşı ile Tabata’ya verilen paraları söyleseydi Alman spikerin tepkisi ne olurdu inanın çok merak ediyorum.

1 Kasım 2009 Pazar

PARA PARA PARA


Sürekli futbol yazmayayım, biraz da televole yazarlığı yapayım dedim. Yukarıdaki fişte görmüş olduğunuz rakamlar gerçek. Hesap tam tamına 47.221 dolar. Roman Abramovic'in arkadaşıyla Newyork'ta yediği öğle yemeğinin fatura tutarı bu. İki kişi yarım saatte 47.221 doları mideye indiriyorlar. Asgari ücretlinin yemeden içmeden ancak 10 yıl 7 ayda biriktirebileceği miktar. Rus milyarder, Chelsea'ya gelen transfer yasağının acısını öğle yemeğinden çıkarmış anlaşılan. Sahi, bahşiş vermiş midir?

28 Ekim 2009 Çarşamba

NEYDİM N’OLDUM



Arkadaş muhabbetlerinde konu futbolsa eski oyuncuları anmak olmazsa olmazlardandır. “Ya bi Kingston vardı hatırladınız mı?”, “İstanbulspor’un kel bi kalecisi vardı Bulgar kimdi o?” tarzı soruları anımsadınız mı? Peki bahsi geçen isimler şimdilerde neredeler ve ne yapıyorlar? Bizim veteranlarımızı biliyoruz. Eskiden şöhretler turnuvasında top koşturuyorlardı şimdi de Acun Ilıcalı'nın Devler Ligi'nde. Peki yabancı futbolcular?


Kaan Dobra (Dabrowski)
Kendisiyle geçtiğimiz yıl yaptığım röportajda kendisini en çok üzen şeyin, isminin yanlış telaffuz edilmesi olarak göstermişti. Türkçe Kaan Dobra, Lehçe Dabrowski. Yani Çarkıfelek’teki Dobrowski değil.
Kaan Dobra geçen yıl alt yapı sorumlusuydu. Geçtiğimiz günlerde Düzcespor ile anlaşmak üzere olduğunu öğrendim. Bende telefon numarası olmadığından spor müdürümüz Hakan Yağcıoğlu kendisini aradı. Kenti beğenmediği için Düzcespor’la anlaşmadığını söylemiş. Kendisinin Yahyakaptan’da oturduğunu biliyorum. Kimse mahallesi kadar nüfusu olan bir ilde yaşamak istemez.

Yordan Letchkov
Beşiktaş’a geldiğinde özelliklerinden çok kariyerinde hiç görmediği kırmızı kart ve de gördüğü 8 sarı kartı konuşuldu. Türkiye günleri pek de parlak geçmedi Bulgar oyuncunun. Futbolu bıraktıktan sonra ülkesinde kurduğu oteller zinciriyle yatırımlarının karşılığını aldı. Şimdi de ne ilginçtir ki doğduğu bölgede Belediye Başkanlığı yapıyor. Aynı zamanda Bulgaristan Futbol Federasyonunda da görev almakta.

Stefan Kuntz
Beşiktaş’a geldiği ilk günler çok kötüydü. Tam da Arap Atı misali açılmaya başlamıştı ki ülkesinin bir milli maçında yıldızlaşıp yuvadan uçup gitti. Futbolu bıraktıktan sonra teknik direktörlük yapsa da hiçbir yerde dikiş tutturamadı. Şimdilerde daha büyük oynuyor ve Kaiserslautern’in başkanlığını yürütüyor.

Ike Shorumnu
Shorumnu denince birçok futbolseverin yüzünde bir tebessüm oluşur. Bazı futbolseverlerde de sinirlenme hakim olur. Ben de bu ismi duyduğunda sinirlenenlerdenim. Shorumnu denildiğinde aklıma 6-0’lık Leeds United hezimeti gelir. O tarihe kadar Beşiktaş’ın almış olduğu en farklı Avrupa Kupası mağlubiyetidir. Ancak en ciddi olması gereken kaleci Shorumnu yemiş olduğu her golden sonra gülmektedir. Pascal Nouma bu duruma sinirlenmiş olacak ki Mills’e Osmanlı Tokadını tattırmıştır. Jubilesini İsviçre’de adı sanı duyulmamış bir takımda yaptıktan sonra Ülkesi Nijerya’nın Milli takımında kaleci antrenörlüğü yapmıştır. Şimdilerde de Nijerya Liginde bir takımda kaleci antrenör.
Mümkünse buralara uğramasın lütfen.

Miodrag Yesiç
Futbolseverler onu Trabzonsporlu eski futbolcu değil de Rıdvan’ı sakatlayan adam olarak da hatırlayabilirler. Yesiç de Futbolu bıraktıktan sonra antrenörlük hayatına atılanlardan. Bir ara Altay’da da görev yapmışlığı vardır. Bulgar Liginde iki sezon önce CSKA Sofia ile şampiyonluk yaşadı. Şimdilerde Karadağ Liginde bir takımın başında.

Siz de “sahi bi ……… vardı noldu ona” diyorsanız maillerinizi bekliyorum. gokhan_6714@hotmail.com

23 Ekim 2009 Cuma

TARİH BURCU’YU AFFETSİN



Dünyanın bir numaralı spor gazetesi olarak kabul gören L’equipe, “spor etkinliklerinin başlamasını beklemeyeceksin, gerekirse projeyi hazırlayıp sen düzenleyeceksin” felsefesinde haraket eder. Öncelikle L’equipe’nin bu felsefeler doğrultusunda neler yaptıklarına bir bakalım. Dünyanın bir numaralı bisiklet organizasyonunun mucidi L’equipe’dir. Futbolda Dünya Kupası’nın ve Avrupa Kupalarının da fikir babası bu gazetedir. Meraklanmayın bizim spor basınımız da bu yolda emin adımlarla ilerliyor. Haber yokken haber üretiyorlar. Fakat Fransız gazetesinden biraz farklı olarak. Gazetelerin orta sayfalarında yer alan astronomiyi de işin içine katıp manşetlerini oluşturuyorlar. Bakın yarın ki güzelim spor basınına. Yine ne müneccimlik yapacaklar. Durun onlardan önce ben müneccimlik yapıp yarınki manşetleri öngörmeye çalışayım: “Sheva Fener’e göz kırptı” “Haldun’un yeni bombası Senderos” “Kartal Cruz’un peşinde”. Bir de bu tip öngörü! Haberlerinin yanı sıra bir de hayali haberler de mevcuttur. Geçenlerde yaşanan Fatih Terim’in Atletico Madrid maçını izlemesi haberi. Neyse oralara da girersem dersi kaçırırımJ

Geçtiğimiz hafta George Hagi Sami Yen’deki Galatasaray-Trabzon derbi(?)sini izledi. Bakın izlemek için Türkiye’ye geldi demiyorum. Yine skor medyamız başladı sallamaya. Hagi Trabzonspor’la anlaşacak diye… Bay 10 Ntv’nin konuğu oldu. Burcu ablamızın magazinel ve Ercan Taner’in klasik sorularına oldukça kaliteli cevaplar verdi. Yazının da ana konusu olan bombayı spor güzeli ablamız Burcu Esmersoy ablamız patlattı. Hagi’ye UEFA Kupası finalinde gördüğü kırmızı karttan dolayı UEFA’nın kendisine verdiği 5 maçlık cezayı daha sonra yaşı gerekçesiyle erteleyip ertelemediğini sordu. Hangi ceza??? Hagi bile zor tuttu kendini “öyle miymiş” dememek için. Hagi o cezayı UEFA Finalindeki Arsenal maçında değil, bir sezon sonraki Şampiyonlar Ligi’ndeki Monaco maçında almıştı ve yine Burcu’nun bahsettiği gerekçeden dolayı cezası indirgenmişti. Koskoca Ntv sunucusunun bunu bilmemesi normal. Ancak gelişigüzel sallaması utanç verici. Acaba bu bilgiye ulaşmak için sık kullandığı ve de kullandığını sık sık dile getirdiği Twitter’dan mı ulaştı. Her şeyi bırakıyorum; Ercan Taner gibi üstadın bunu bilememesini hayal kırıklığı olarak nitelendiriyorum.


"Basın çağdaş tarihin merkezidir." Francois Ponsard

ÇARŞI UEFA’YI YENDİ



İnönü’deki Manchester maçı öncesi pankartların toplatılması büyük tepki toplamıştı. Gerekçe Çarşı logosundaki A harfiydi. Önceki gün Wolkswagen Arena’daki deplasmanda Çarşı tribün liderleri yoktu belki ama “O” oradaydı(bkz resim.)

7 Ekim 2009 Çarşamba

"ANNECİĞİM MACARLAR GELİYORR!.."



Belki de dünya futbolunun en bahtsız ülkesidir Macaristan. Yıllarca dünyaya kök söktürmüş olmalarına rağmen başarılarını tescillendiren bir kupaları dahi yoktur dünya kupalarında. İki kez final oynamalarına rağmen… İki kez finalde kaybetmenin acısı öylesine büyüktür ki; 1952 Helsinki Olimpiyatları’ndaki şampiyonluklarıyla bile övünememektedirler. Sevinçlerinden haykıramadıkları başarılarının arasında 13-1’lik tarihi Fransa galibiyeti ve 7 gollü İngiltere zaferleri de vardır. Ayrıca, Puşkas önderliğindeki ekip 1950–1956 yılları arasında yalnızca bir kez mağlubiyet yüzü görmüştür.

Daha sonra efsane kadro Honved - MTK Budapeşte rekabetinin kurbanları olmuşlardır. O efsane kadronun ardından zaman zaman Dünya Kupalarına katılma başarası gösteren Macarlar’ın son olarak katıldıkları turnuva 1986 Dünya Kupası. O tarihten bu yana Macarlar, tarihin tozlu sayfaları arasında kalan başarılarını özlemle anmaktalar.

Kendini arayan Macar Milli Takımı 90’dan sonra ne yaptıysa başarıya bir türlü ulaşamadı. Panzerler’in efsane oyuncusu Lothar Matteus’la da başarıyı yakalayamayan Macarlar, Ronald Koeman’ın kardeşi Erwin Koeman ile çıkışa geçti. Uzun bir aradan sonra Dünya Kupası finalleri, bu küçük Orta Balkan ülkesine bu kadar yakın olmamıştı. Portekiz, Danimarka, İsveç gibi takımların bulunduğu grupta 13 puana sahipler. Dünya kupası yolunda Portekiz ve Danimarka deplasmanlarından galip gelirlerse Afrika’ya gidebilirler. Puşkas’ın çocukları eğer Dünya Kupası’na katılamazsa da klasmanda daha üst sıralarda yer alacaklar. Dünya Kupası elemeleri kuraları sırasında 90’larda olan Macarlar şimdilerde 47. sıradalar.

Macaristan futbolunun çıkışı Milli takımıyla sınırlı değil. U-20 takımı Mısır’da düzenlenen turnuvayı Brezilya’nın ardından 3. tamamladı. Alt turnuvalardaki bu başarılar Milli takıma ne zaman yansır veya Türkiye gibi ellerindeki potansiyeli kullanabilirler mi bilinmez ama Macar futbolu son dönemde ivme yakaladı. Şimdi içinizden “Debrecen’i unuttun” diyebilirsiniz. Evet, 14 yıl sonra bir Macar takımı Kupa 1’de fakat şunu da hatırlatmak gerekir. Michael Platini göreve gelmeden 3. sınıf Dünya Ülkelerinden oy alabilmek için büyük liglerin ŞL.’ye gönderdiği takım sayısını azaltacağı sözünü vermişti. Bunun yerine ŞL. Ön eleme sisteminde değişiklik yapıldı. Debrecen de bu piyangodan yararlanıp Levski Sofya gibi kendi ayarındaki takımı eleyebildi. Liverpool’a 1-0, Lyon’a 4-0 yenildiler. Bence o gruptan 1 puan almak bile başarıdır…

6 Ekim 2009 Salı

YUSUF’UN LANETİ SONA ERDİ


Zor günler geçiriyor Karakartal. Denizlispor galibiyeti de derman olamadı çarşıya. Ucuz şeylerle tatmin olabilen sosyal oluşum değil Çarşı Grubu. Tribünler son yılların en büyük protestosuna sahne oldu. İçlerine karışan “satılmış” taraftar topluluğu da(!) işin tuzu biberi olsa gerek. Ancak değişen bir şey yok. Maçta değişen tek şey Beşiktaş’ın seyircisi önünde gol bulması. 132 gün sonra seyircisi önünde gol buldular. Son olarak geçen yıl şampiyonluğun kilit maçlarından Galatasaray maçında Yusuf’un, Mehmet Topal’ın asistiyle attığı golle İnönü’de seyircisi önünde bu coşkuyu tatmışlardı. Yusuf’un laneti nihayet sona erdi. Umarım Siyah Beyazlılar başka lanetlerin de üstesinden gelirler… (Not: Arkadaşlar, sürekli Beşiktaş’ın Antalyaspor’u bu sezon 2-0 yendiğini belirten mailler geliyor. Ancak o maç seyircisiz oynanmıştı.)

3 Ekim 2009 Cumartesi

SERİE A ANALİZ


Di Natale 6 maçta 8 gol atarak Batistuta’nın 10 yıl önce Fiorentina’dayken gerçekleştirdiği rekoru egale etti.

Ekonomik açıdan zor günler geçiren Roma, 2014 yılında bitirilmesi planlanan stat projesine başlayacak. Totti, yeni statta top oynamak istediğini belirtti.

Milan 1982’den bu yana tarihinin ikinci kötü başlangıcını yaptı. O sezon küme düşmüşlerdi.

Hafta sonu Sampdoria Inter’i 10 yıl aradan sonra mağlup etti. Sampdoria bu sonucun ardından 91’den sonra ilk kez liderliğe oturdu ki o sezon şampiyon olmuşlardı.

Livorno, Seire A’da 2008 Nisan’dan bu yana maç kazanamıyor.

Cagliari, Parma’yı 1-0 mağlup ederek, rakibine karşı 1945’ten bu yana kazanamama geleneğine son verdi.

SAMPDORİA ŞAMPİYON, MİLAN KÜMEYE


Inter’ karşı alınan son galibiyetin yılıydı 1999. Cenevizliler(Sampdoria) tam o tarihten geçtiğimiz haftaya, yani 26 Eylül 2009’a kadar Inter’ karşı bir kez olsun kazanamadılar. Bu haberi duyduktan sonra aklımda 2005 yılının Ocak ayında oynanan Inter-Sampdoria maçı cereyan etti. Yine klasik bir Serie A maçıydı. O zamanlarda, şimdiki hafta sonu futbol şenliği olmadığından ben de TV8’de bu maçı izlemekteydim. Dakikalar 83’ü gösterdiğinde Cenova takımı Sampdoria, Inter karşısında 2. golü bulmuştu. Giusseppa Meazza’da şok yaşayan Inter taraftarlarının büyük çoğunluğu pankartlarını da toplayıp stadı terk etmekteydi ki bu aralar bizde de çok tartışılan B Planı devreye girdi. Mancini oyuna haraketli iki jokeri; Obafemi Martins ile Alvaro Recoba’yı dahil ederek gol yollarını açmak istedi. Nitekim başarılı oldu ve 87’de Martins farkı bire indiren golü attı. Aynı Martins Vieri’nin attığı golün asistini yaptı. Bu bir mucize derken 90+4’te Recoba sahneye çıktı ve maviler futbol tarihinin en fantastik geri dönüşlerinden birisine imzalarını attılar. Ve maçı Inter 3-2 kazandı. Hakem maçın bitiş düdüğünü ağzına götürür götürmez, sakin tavırlarıyla tanıdığımız buz adam Roberto Mancini’nin tribünlerine dönüp eliyle “hadi gidin ve bu güzel anı kaçırın” işareti hafızalarda derin izler bıraktığını tahmin ediyorum.

O mucize’yi Inter’e tattıran Sampdoria, geçtiğimiz hafta Pazzini’nin goluyle mavileri devirerek liderlik koltuğuna oturdular. Bu galibiyetin, 10 yıldır yenemedikleri takıma karşı alınan galibiyetin yanı sıra bir anlamı daha vardı. O da Sampdoria’nın, 1991 yılından bu yana ilk kez liderlik koltuğuna oturuşuydu. Ve işin ilginç tarafı, Cenova kulübü o sezonu şampiyon olarak tamamlamışlardı.

Yeni sezonda Kaka’yı 65 Milyon euroya Real Madrid’e satarak dikkatleri üzerine çeken Milan, transfer yap(a)mayarak başta guerrieri ultras(eski fossa dei leoni) taraftar grubu olmak üzere tüm furbolseverleri şaşırttı. Luis Fabiano için girişimlerde bulunan Berlusconi’nin takımı bir sonuç alamadı. Üstelik Sevilla başkanının “Milan’da Luis Fabiano’nun kramponunu alacak para yok” demesi de Milano ekibi adına tam bir hayal kırıklığıydı.

Yaş ortalaması 30’un üzerinde veteranlar topluluğu Milan, 81-82 sezonundan sonra tarihinin ikinci kötü başlangıcını yaptı. Ve o sezonda da küme düşmüşlerdi. Hafta içinde de Şampiyonlar Ligi müsabakasında evlerinde FC Zürih’e kaybettiler. Leonardo’nun yerine efsane Van Basten düşünülüyor. Umarım onun kaderi bizdeki Bülent Korkmaz gibi olmaz.

30 Eylül 2009 Çarşamba

KARTAL BAŞKASININ ÇÖPLÜĞÜNDE ÖTEMİYOR


Maç öncesi İddaa oranlarına baktığımızda Beşiktaş’ın galibiyetine 4.50 oran verdiğini gördük. Arkadaşlarım CSKA gibi vasat bir takım karşısında Beşiktaş’a 4.50 oran verilmesine şaşırmışlardı. Şaşırmadım. Çünkü İddaa’nın 4.50 oran verdiği takım her ne kadar 5. kez Devler ligi’nde yer alsa da yalnızca 1 (yazıyla da yazayım bir) deplasman galibiyeti vardı. Karakartal, Şampiyonlar Ligi’nde başka çöplükte ötemiyordu. Tek deplasman galibiyetini de Londra’da Chelsea karşısında o da Sergen’in mucizevi performansıyla gerçekleşmişti. En azından Beşiktaş, son dakika goluyle 591 dakika sonra gol orucunu bozabildi (ne ilginçtir ki Beşiktaş Ramazan Ayı’nda gol atamadı). Maç hakkında teknik detaylara girmeye gerek yok. Maç öncesi Mustafa Denizli’nin açıklamalarından maçın gidişatını tahmin etmek mümkündü. Bir antrenör kendi kariyerini sorgulamaya başlamışsa bilin ki işler yolunda gitmiyordur. Beşiktaş için “Acımasız Gerçekler” devam ediyor. Ve de devam edecek…

YİNE YENİ YENİDEN


Uzuuuuun bir aradan sonra tekrar blogumuz, faal duruma geçiyor. Bu sefer ara vermeyi düşünmüyürum. Önceden gazetede çalışmamı bahane gösteriyordum. İki yıllık Kocaeli Gazetesi maceram sona eriyor. Sadece gazete değil, dört yıllık Kocaeli maceram yavaş yavaş sona eriyor. İki yıl Marmara Üniversitesi'nde yüksek lisans yapacağım. Bakalım bu sefer bahanem ne olacak? Dilerseniz blogumuzun geçmişine kısaca bir deyinelim.

Piyasaya yeni çıkan gazeteler, dergiler, televizyonlar bomba haberle isimlerini duyurma ihtiyacı hissederler. Ben de uzun süre bu bomba haberi bekleyerek demeyeyim, arayarak piyasaya çıkmak istedim. Nitekim de ilk haberimizle Kocaeli spor kamuoyunun dikkatini çekmeyi başardık. Bir blog sitesi olsak da… İlk haberimiz Kocaelispor futbolcusu Hamza Mutlu’nun yaşının belirsizliğiydi.

Bu haberi birkaç rutin yazı ile sürdürdüm. Daha sonra FourFourTwo ve Futbol Extra dergilerinde yayımlanan yazılarım eklendi. Ve belki de en önemlisi Tesis ziyaretleriydi. Nevzat Demir Tesislerini ziyaretimin ardından Rıza Çalımbay röportajı da cabası. Daha sonra okulu bitirme telaşından Florya Metin Oktay Tesisleri ziyaretimi yazamadım. İlerleyen günlerde onun fotolarını koyacağım. Fenerliler’in Samandıra’yı sormasına fırsat vermeden söyleyeyim. Fenerbahçe, Samandıra kapısından bizi geri gönderdi.

İkinci yarı başlasın..

7 Nisan 2009 Salı

SENİN İÇİN DELİRİYORUM


"Barca, i am crazy for you". Katalanlar, Çarşamba akşamı bu beste ile çıkacaklar Bayern Münih'in karşısına. Türkçesi; Barça, senin için deliriyorum". Liverpool'a, Kop Tribününe ait "you will never walk alone" tezahüratı gibi efsane olması bekleniyormuş bestelerinin.

İNCİLER...


"Batuhan Karadeniz şu an henüz %10 kapasiteyle oynuyor."
rıza çalımbay - kanaltürk

4 Nisan 2009 Cumartesi

RIZA ÇALIMBAY RÖPORTAJI


Nevzat Demir Tesisleri ziyaretimiz den önce Sarıyer’deki Enka Tesislerine uğramıştık arkadaşlarla. Öğlen yemeğini İstinye Park’ta yiyelim dedik. Kocaelisporumuz’un eski futbolcularından Orhan Kaynak ile karşılaştık. Rıza Çalımbay ve diğer yardımcıların bulunduğu mekâna gitti. Ben de bana buradan haber çıkar mı edasıyla kaptım makinemi. Çıktı da. Atom Karınca ile fotoğraf çekildik. Ayaküstü sohbet ettik. Bir gün sonrasına da röportaj isteğimi geri çevirmedi. Galatasaray maçından bir gün sonra gerçekleşti bu olay. Gazetede de yer buldu. Lafı fazla uzatmayayım, röportaja geçelim.

Önceki günkü Galatasaray galibiyeti için tebrikler. Cimbom’u iki maçta da mağlup ettiniz, Fenerbahçe ile berabere kaldınız. 12 yıl aradan sonra Efsane’yi yeniden canlandırdınız diyebiliriz. Bundan sonraki hedefleriniz neler?

Biz efsaneyi Galatasaray ve Fenerbahçe maçları canlandırmadık. Play-off’lardaki Boluspor maçı ile Efsane geri döndü. 12 yıllık hasret o maçla son buldu. Şimdi de yeni bir efsane yaratıyoruz. Galatasaray’ı iki maçta da yendik. Fenerbahçe ile evimizde berabere kaldık. Kazanmamız gereken maçlardan puan kaybediyoruz fakat bazen ummadığımız puanlar alabiliyoruz. Sezon başındaki hedefimiz ligde kalmaktı. Şu an küme düşme korkumuz yok.

Sezon başında çok isteyip de alamadığınız futbolcu var mı?

Sezon başında eski talebem Fahri Tatan ile anlaşmak üzereydik. Fakat devreye Konyaspor girdi. İyi de para verdiler Fahri’ye Bir de Koray’ı istemiştim. O da tercihini Gençlerbirliği’nden yana kullandı.

Eskişehirspor 25 haftada topladığı 30 puanla ligin tam ortasında. İstediğiniz konumda mısınız? Yoksa sezon başında planladığınız işler yolunda gitmedi mi? Önümüzdeki haftalarda neyi amaçlıyorsunuz?

İstediğimiz konumda olduğumuzu söyleyemem. Fakat zor durumda da değiliz. Önümüzdeki maçlardan olabildiğince avantajlı skorlar ile ayrılmayı hedefliyoruz. Eskişehirspor, ligi olabildiğince üst sıralarda tamamlamak için çaba sarfedecektir.

Lige milli maçlar nedeniyle ara verilecek. Biz de bu arayı en iyi şekilde değerlendirip Fenerbahçe deplasmanından galip gelmek için çalışacağız

Sizce önümüzdeki 5 yıl içerisinde Anadolu’dan şampiyon çıkabilecek mi? Geçmişte Avrupa Kupalarında Sevilla’yı eleme başarısını gösteren Es Es, önümüzde sezonlarda Avrupa’da boy gösterebilir mi?

Bunu önümüzdeki 5 yıl gösterir. Ancak Sivasspor bu sezon kalan maçlarda fikstür avantajını kullanabilirse şampiyon olabilir.

Ülkemizde teknik direktörler kovulduktan sonra iş bulma konusunda sıkıntı çekmiyorlar. Türk futbolunda antrenör konusundaki istikrarsızlığı neye bağlıyorsunuz?

Bu olay yöneticilerin basiretsizliğinden kaynaklanıyor. Teknik direktörlere yeteri kadar zaman verilmiyor. Yöneticiler populist başarılara da kanabiliyorlar. Ben bu olumsuzlukta antrenörlerde de suç buluyorum. Bir kez kovulduğu yere ikinci kez, hiçbir şey olmamış gibi gidebiliyorlar.

Geçtiğimiz sezonlarda Güvenç Kurtar Çaykur Rize’den kovulduktan sonra, sizin için kuyusunu kazdığınız hakkında bir iddia ortaya attı. Fakat Rize’nin, Saffet Susiç ile anlaşmaya varması sizi haklı çıkardı. Sizce Güvenç Hoca böyle bir kanıya nereden varmış olabilir?

Olayı duyduğumda inanamamıştım. Sonra gerçeklik boyutunu görünce çok şaşırdım. Güvenç Hoca çok saydığım, sevdiğim bir antrenördür. Fakat neye dayanarak böyle bir açıklama yaptı bilmemekteyim. Rizespor daha sonra Saffet Susiç ile anlaştı zaten. En azından bu olaylardan sonra Güvenç Hoca beni arayıp özür dileyebilirdi. Onu da yapmadı.

Beşiktaş’ın antrenörüyken Rize deplasmanı yolculuğunda bir yönetici ile otel odası anlaşmazlığı yaşadığınız doğru mu?

Bu konu hakkında konuşmak istemiyorum.

Geçen hafta Kocaelispor yenilgisi sonrası, “Kocaelispor şuursuzca ataklar yapıp maçı kazandı” dediniz. Bu sözünüz Kocaeli medyasında tepkiyle karşılandı. Bu konu hakkında neler söylemek istersiniz?

Maç sonraları duygularınıza hâkim olamayabiliyorsunuz. Amacımı biraz aştığımı söyleyebilirim fakat yanlış anlaşılma da var tabi. Ben şuursuz derken orada bilinçsiz demek istemiştim. Ancak bazıları sözümü başka yerlere çektiler. Kocaelispor sevdiğim bir şehir takımı. Erhan Altın benim eski arkadaşım. Futbolcularım bazıları da eski talebem. Yanlış anlaşılmak istemem. Bence bu olayın büyütülmemesi gerekir.

28 Mart 2009 Cumartesi

"AMANSIZ OLUN"



Amiyane tabirle, bu gece nefesler tutulacak. Milli takımımız Santiago Barnebau’da bu gece İspanya ile zorlu bir sınava çıkacak. Biri Avrupa Şampiyonası 1. si, biri de 3.sü. Biri mart ayı dünya 1.si öteki de 11.si. Kağıt üzerinde gecenin en zevkli ve en çekişmeli maçı olması bekleniyor.

Millilerimiz, İspanya maçı öncesi kazanması gereken maçları kazanamadı. Ermenistan ve evimizdeki Bosna Hersek maçlarından galip ayrıldık. Saraçoğlunda’ki Belçika beraberliği ve Talin’deki ikinci Malta faciası olarak da nitelendirilen Estonya beraberliği kredimizin kalmadığının göstergesi.

Gelelim İspanya’ya. 29 maçtır yenilmiyorlar. Bu süreçte Avrupa Şampiyonu oldular. FİFA listesinde zirveyi 8 aydır başka takıma kaptırmıyorlar. Madrid’de de uzun süredir maç kaybetmemekle beraber evlerindeki resmi maçlarda da kolay kolay gol yemiyorlar. En formda dönemlerindeler. Ancak Türkiye maçına 29 maçlık galibiyet serisinin getirecek olduğu strese girebilirler. Umarım…

Maç öncesi iki takımda da ciddi eksiklikler var. Bizde Mehmet Topal, Servet, Gökhan Zan ve Hamit’in olmaması çok büyük eksiklik. İspanyollar’da ise Puyol, Fabregas ve Terim’e göre dünyanın en iyi oyuncusu İniesta sakat.

Terim, sürpriz bir şekilde maçtan bir gün önce kadroyu açıkladı. Sağda Hamit’in yerine kötü günler geçiren Fenerbahçe’nin eleştirilmeyen tek oyuncusu Gökhan Gönül var. Stoper’de Servet’in yerine sol kanat oyuncusu Hakan Balta, İbrahim Toraman’ın yerine Emre Aşık oynayacak. Biliyorum Toraman sakat değil ancak neden formda olduğu halde Milli Takıma çağırılmaz anlayamıyorum. Defansın göbeğinde Balta ve Emre Aşık’ın oynaması beni korkutuyor. Hakan Balta mecburi olarak alışık olmadık mevkide oynayacak. Stoper olarak futbola başlamış fakat Galatasaray’da göbekte oynadığı zaman nasıl hatalar yaptığını gördük. Emre Aşık, uzun boylu ve ağır bir defans. Hava toplarında hakimiyetine karşın yerden gönderilen toplarda sıkıntı yaşıyor. İspanya Milli Takımı Euro 2008’de de görüldüğü gibi yerden hücum yapan bir takım. Torres gibi El Niño’ları da var.

Orta sahamız alışılmışın dışında bir düzende oluşturulmuş Terim tarafından. Ben açıkçası liberoda Aurelio ile birlikte Topal’ın yokluğunda Ayhan’ın oynamasını bekliyordum. Fakat Terim Ayhan’ı almayıp çift forvetle çıkması bana göre tek mermilik boş bir tabancada Rus ruleti oynamayla eşdeğer. Solda Tuncay, Sağda Arda, Aurelio’nun önünde Emre oynayacak. İleride Semih ve Nihat.

Futbolu az çok takip eden birisine “İspanya’nın defansından bir futbolcu söyle.” Şeklinde bir soru sorsak, şüphesiz büyük bir çoğunluk Puyol der. O Puyol’un oynayamacak olması futbol için üzücü, bizim için sevindirici. Puyol’un yerine defansta Albiol oynayabilir. Sağda klasik Ramos, solda Arbeloa veya Capdevilla ortada ise Pique ve Albiol. Liberoda Del Bosque, İniesta’nın yerine Mata’ya görev verebilir. Tahminimce 4-2-3-1sistemi. Mata’nın yanında tartışmasız Senna’yı bekliyorum. Bu ikilinin önünde Xavi, Xabi Alonso, Cazorla; ileride de Torres’in oynaması muhtemel. İniesta’nın olmaması da bizim açımızdan sevindirici. Zira Barcelona’nın İniesta’sız nasıl oynayamadığını izliyoruz.

Maç saat 23:00’te oynanacağından Terim’in takımı, 5 gün önceden İspanya’ya götürmesi İmparator’un ne kadar ince hesaplar içinde olduğunu gösteriyor. Motivasyon konusunda onun üstüne başka bir hoca yok. Biz yüreğimizle oynuyoruz. Reklamlarda da görülüyor ki, maçları biz oyunumuzla değil, yüreğimizle kazanmaya çalışıyoruz. Bunu Avrupa Şampiyonası’ndaki geri dönüşlerimizde görebilmek mümkün. Bir oyun anlayışımız yok.

Maçı kazanırsak büyük olasılıkla yüreğimizi ortaya koyarak kazanacağız. Ben de sadece bu özelliğimize güveniyorum. Yıllarca Milli Takım spikerlere “aman çocuklarrr” dedittirdi. Ben de onlara “amansız olun” diyorum.

KOLLARINA SAĞLIK CASİLLAS

Euro 2008 elemelerinde de tıpkı 2010 Dünya Kupası elemelerinde olduğu gibi kaybetmememiz gereken puanlar kaybettik. Ancak kaleciler sayesinde de beklenmedik puan ve puanlar aldık. Almanya’daki Norveç maçında Myhre, son dakikada Hamit’ten yediği gol ile Türkiye’deki iyi güzel anılarına karşın hediyesin verdi. Rövanş maçında da bunu tekrarlama olasılığı göz önünde bulundurularak oynatılmadı. Fakat onun yerine görev yapan Opdal’ın aptalca goller yemesi yine bizim işimize yaradı. Pire’de oynanan Yunanistan maçında da Nikopolidis tarihi hatalar yaparak maçı 4-1 kazanmamızı sağladı. Euro 2008’de de o ana kadar dünyanın en iyi kalecisi gösterilen Peter Cehc, tam maç bitti derken akıl almaz bir hata yaparak Nihat’ı golle buluşturdu. Ve Millilerimiz bu uzayıp giden süreçte 3. oldular. Şimdi 2010 Dünya Kupası elemeleri. Açılışı sen yap Casillas…

27 Mart 2009 Cuma

ISLAK ZEMİN "KARTAL YUVASI"NDA

11 gün oldu yazmayalı. Okuldu gazeteydi antrenmanlardı derken bir türlü fırsat bulamıyorum yazmaya. Zaten kaç kişiyiz ki şunun şurasında. Aman mütevazılığım blogu küçümsediğim anlamına gelmesin.

Sizlerle ayrı kalmamın sebebi, beni yakından takip edenlerin de bildiği gibi tekrar gazeteye yazmaya başlamam. Ancak blog için de önemli çalışmalar yaptım bu süre içerisinde. İlki Beşiktaş'a ait Ümraniye'de Nevzat Demir Tesisleri'ydi. İkincisi ise Rıza Çalımbay röportajı. Galatasaray maçının bir gün sonrasında yani Pazartesi günü, İstinye Parktaydık Çalımbay ve yardımcılarıyla. Çok güzel sohbet havasında bir röportaj oldu. Gazeteye vermiş olduğum sözden dolayı bu röportajı yarın yayınlayacağım.