21 Nisan 2010 Çarşamba

AH ŞU PAPATYA FALLARI

Sabah ilk işim Star’ın yayın akışına bakmak oldu. Sonuç hüsran. Programda Inter-Barça maçı 00:30’da yazıyordu(banttan). Resim olarak ekledim, yorum kısmına da bakın ne yazılmış. Tepkilere umut bağlayarak akşam tekrar baktım yayın akışına. Ne göreyim dersiniz. Star tepkilerle de dalga geçer olmuş. Tekrarı 01:30’a almışlar. Öyle de böyle de razı olduk kaderimize. Yana yana link ararken tesadüfen UEFA’nın sitesinde buldum kendimi. UEFA’da maçı Star’ın verdiği gösteriliyordu. “Lan yoksa..” dedim hemen açtım TV’yi. O malum diziyle karşılaştım: PAPATYAM... Zoraki düşüncelere daldım Metin Akpınar’ı izlerken. Geçen hafta yazdığım Yaşama Dair yazısını kaldırmayı düşünmedim değil. Star TV, bir futbol ülkesinde Prime-Time sayılan bir saatte bir diziyi Şampiyonlar Ligi yarı final maçına nasıl tercih edebilir anlamakta güçlük çekiyorum. Yoksa; Metin Akpınar, Messi, Metin Akpınar, Messi, Metin Akpınaaaarr.

ÖNCESİ

SONRASI

UEFA RESMİ SİTESİ


20 Nisan 2010 Salı

ISLAK ZEMİN RADYODA

Yaklaşık 3 yıldır gazete, 1 yılı aşkın süredir de blog yazılarımla sizlerle birlikteyim. Bundan böyle her Cumartesi saat 18:00’da Kocaeli Gazetesi Spor Müdürü Hakan Yağcıoğlu ile futbol, rock müzik, yaşam ve tecrübe konularının konuşulduğu “SPORİZM” programında 95.7 frekansında Radyo Şirin’deyiz.

ONLİNE DİNLEMEK İÇİN TIKLAYINIZ

18 Nisan 2010 Pazar

BİR YARIŞTAN DA FAZLASI

Geçtiğimiz hafta, haftanın ilk günü ve ilk dersinin öncesinde bir haber aldım. Yüksek Lisans’tan sınıf arkadaşım, G.Ö. Master öğrencilerine Tubitak’in ayda 1200 euro burs verdiğini, ve de eğitim için İngiltere’ye gönderdiğini söyledi. Üstelik Tübitak’ın bu yurt dışı master programından sonra o kişiyi öğretim görevlisi olarak yerleştirdiğini de ekledi. Son ve öldürücü darbeyi sona bırakarak. O da lisansdaki not ortalamasının 70 olması şartıydı(100 üzerinden). Zaten Eylül’de yurt dışına çıkmayı düşünen birine bu haber, kaymaklı ekmek kadayıfı tadında gelmişti. Ortalamamı 70.75 olarak bildiğimden koşulların bana uygun olduğunu düşünüyordum. Ta ki laptop çantamdaki mezuniyet transkriptinin fotokopisini bulana kadar. Allah sevdiği kuluna önce eşşeğini kaybettirir, sonra buldururmuş. Ben de tam tersi oldu.

Ortalamam 69.75’miş. Yani 2 kredilik bir dersim B yerine A olsa ortalamam 70 olacak. Şimdi bunun resimle ne alakası var dediğinizi duyar gibiyim. Bir kaç gün önce bir arkadaşımla Carting’e gittiğimizde ona Kocaeli Üniversitesi’ndeki son dersimin aynı zamanda uygulama sınavımın carting olduğunu söyledim. O anda beynimde şimşekler çaktı patlamalar oluştu. Evet, KOU’daki son dersim “Alternatif Sporlar” seçmeli dersiydi. Hocamız sınav yapmadığından dersteki performansa göre verecekti notlarımızı. Vize sonrası ders olmadığından son dersteki Carting yarışı notlarımızı belirleyecekti. Dersin tarihi 21 Mayıs’tı. Yani 20 Mayıs UEFA Kupası finalinden bir gün sonra. 20 Mayıs gecesini Ukraynalılar ile geçirmiş  biri olarak öğlen gelebildim İzmit’e(sakın yanlış anlamayın) (sizin içiniz fesat). 33 saattir uyumamış bir bünye olarak derse yetiştim. Hepimiz kaskları takıp başladık yarışmaya. Son tura kadar lider olarak götürdüğüm yarışı son turda kaybettim. Uykusuzluğa bir tur daha direnebilseydim o dersin kredi notu “B” yerine “A” gelecek ve benim ortalamam 70 olacaktı. Burdan beni son turda geçen Kübra arkadaşıma gözyaşlarımla birlikte sitemlerimi iletiyorum.

Şimdi kendi kendime düşünmüyor değilim. Dakikasına 1 euro verdiğim UEFA Kupası Finali’ni izlememiş olsaydım şu an o bursu alıyor olur muydum(bu arada kesinlikle pişman değilim). En azından bu yazı yerine başka şeyler yazıyor olurdum. Her şeyde bir hayır var mıdır bilmiyorum ama şu bir gerçek ki; o da bundan sonraki cartinglerimin hep bu olayı aklıma getircek olması...

13 Nisan 2010 Salı

17 YILLIK EVLİLİK SONA ERDİ: CARLSBERG - LIVERPOOL

 Bazı forma sponsorları, o takımla özleştirebilmeyi başarbilmişlerdir kendilerini. Kuşkusuz bu duruma ilk örnek Anderlecht olarak gösterebilir. Tam 30 yıldır Fortis’in sponsorluğundalar. Anderlecht, 1970’lerin sonundaki performansından oldukça uzak bir görüntü çizdiğinden dolayı belki de bir çoğumuz farkında bile değilizdir bu 30 yıllık süregelen evliliğin. Fakat güzel oyunun az çok takipçisi olan bilir Ajax’ın formasındaki yatay duran ABN AMBRO yazısını. 17 yıl aynı sponsorluğun katkısıyla izledik Total Futbol’un fabrikasını. Formaların takımlarla özdeşleşmesini sağlayan unsur sadece zamanla sınırlı değil elbette. Belki başarı, belki de forma – sponsor uyumu; o forma reklamının zihinlerde yer edinme süresini uzatabiliyor. Elbette kişisine göre değişebilir ama futbolu az çok takip eden futbolseverlerin bazı formalarda ortak paydada buluşabileceğine inanıyorum. Mesela ben Opel’i Milan’la, Toyota’yı Valencia’yla, Sony’yi Juventus’la(çubuklu Zidane forması favorimdir), Pırelli’yi Inter’le özdeşleştiririm(aklıma ilk gelenler).


Forma sponsorluğunu hem forma reklam uyumuyla, hem zamanla ki 17 yıl, hem de başarıyla zihnimize kazıtan Liverpool, bundan sonra malesef Carlsberg giymeyecek. Beatles’in memleketinin takımının önünde artık “Standard Chartered” reklamı bulunacak 2010-2014 yılları arasında. Müşterilerinin çoğunlukla Uzakdoğulu olduğu bu İngiliz bankası dört yılda tam 80 milyon Pound verecek Liverpool’a. Yılda 20 milyon £. 17 yıllık vefakar Carlsberg’in ise yılda vermiş olduğu miktar 7.2 £’du. Mersey nehrinin iki takımından biri olan Liverpool’un yeni evliliği her ne kadar endüstriyel futbol karşıtlarını üzse de bu duruma en çok Adidas’ta 89 liraya satılan Carlsberg’li Liverpool formasını alamayanları sevindirecek sanırım.

12 Nisan 2010 Pazartesi

YAŞAMA DAİR

Yeni evime taşındığım Ekim ayından bu yana TV’ye bakmıyorum desem yeridir. Arasıra takip ettiğim NTV Spor ve Süper Lig için LİG TV haricinde izlediğim programlar İstanbul-İzmit seferlerinde izlemek zorunda kaldığım Kanal D ve Show TV dizileri oluyor. Akasya Durağı, Arka Sokaklar, Geniş Aile vs... Teknoloji o kadar çok gelişmiş ki Ereğli’ye giderken sollama yapan ÖZ bilmem ne turda araç içinde LİG TV yayınına şahit oldum. Dışında da logosu vardı.

İlkokul çağındayken “andımız sırası”nda önceki gecenin dizisi veya filmi (o zamanlar Parliament sinema günleri vardı) tartışılıyorsa ve bu sinema filmi veyahut dizi izlenmemişse mahçup bir ruh hali kaplardı o bünyeyi. Ödev yapılmadığında sınıfta öğretmen tarafından rezil edilmek bile bu kadar koymazdı adama. Nicedir otobüs seferlerinde TV izliyorum, ilk kez geçen gün uzun zamandır TV izlememenin getirdiği mahçup bir duygu büründü içime. Show TV’de Şafak Sezer’in başrolündeki Türk Malı dizisi yayımlanıyordu o anda. Nedir ne değildir diye bir bakayım dedim tüm yorgunluğuma rağmen. Yüzde olarak veremesem de büyük çoğunluğunun mizah anlayışının başkasının başına gelen olumsuz olayların(düşen birisine gülmek) oluşturduğu güzel ülkemde anladım ki Avrupa Yakası tarzında bir sit-com daha gelmeyecek...

11 Nisan 2010 Pazar

BİR MAHSUN MOR MENEKŞE


Parayla saadet olmaz kilişesini futbolla bağdaştırırsak akla gelecek ilk kulüp, tartşmasız Real Madrid olur. Galaktikos döneminden bugüne... Bu yaz 300 milyon euro harcadılar transfere. Gördük ki parayla saadet olmuyor. Real Şampiyonlar Ligi’nde yok, Kral Kupası’nda yok. Ve ligde de zor duruma girdiler.

Real Mardid için kaçınılmaz oldu artık Barça mağlubiyetleri. Tarihe geçtiler bu mağlubiyetle. Bir çok ilkleri yaşadılar bu mağlubiyetle. Bu maça kadar evlerindeki tüm maçları kazanmışlardı. İlke kez kaybettiler Bernabau’da. İlk kez gol sevinci yaşatamadılar taraftarlarına bu sezon. En önemlisi tarihlerinde ilk kez 4 maç üst üste kaybediyorlar Barcelona’ya.

Ligde 27, toplamda 40. golüne ulaştı Messi. CR7’nin Premier Lig’deki 42 gollük başarısına çok az kaldı. Romario’nun 53 gollük rekoruna ulaşması çok zor değil. Bu sezon Messi’nin kaleye çekiği şutların %25’i gol oldu. Yani her 4 şuttan biri gol.

Real Madrid son yıllarda Barça’dan çektiği kadar kimseden çekmiyor. Bugün çifte üzüntü yaşadı başkent ekibi. Basketbol müsabakasında kazanan Regal Barcelona oldu. Aynı Regal Barcelona, Real Madrid basketbol takımını Euroleague’den de eledi. Madridliler için kötünün kötüsü, 22 Mayıs’taki Şampiyonlar Ligi Finali olabilir mi bekleyip göreceğiz.

10 Nisan 2010 Cumartesi

BU YAZ TANGO VAR



Letonya faciasının ardından Euro 2004'e katılamayınca Erman Toroğlu "Avrupa Şampiyonası'nı TV'den melül melül izleyeceğiz" sözü zihnimin hangi kuytu kısmına kazındıysa hiç aklımdan çıkmıyor. Daha sonraki süreçte 2006 Dünya Kupasını  da tabir-i Ermansa "melül melül" izledik evimizden. Ve son olarak 2010 Dünya Kupası. Arada bir garip Euro 2008 var katılabildiğimiz. Katılıp da futbolun 90 dakikalık bir oyun olmadığını tüm Avrupa'ya gösterdiğimiz. Son Dünya Kupasına katılamayışımızı kura çekimimlerinde ve ülkelerin hazırlık maçlarında hatırlıyoruz. Ve Dünya Kupasının başlangıç maçı olan G.Afrika - Meksika maçından Johannesburg şehrindeki Soccer City stadında oynanacak final maçına kadar bu işkenceye katlanacağız. 2000'li yılların öncesinde olduğu gibi  başka başka takımları tutacağız bu Dünya Kupası'nda. Yarım yamalak takip edebildiğim 1994 Dünya Kupası'nda gönlüm İtalya'dan yanaydı. Baggio ile dramatik son ile bitmişti turnuva. 98'de Brezilyalıydım ben de. Yine finalde kaybediyordu gönül verdiğim Cafu'lu Rivaldo'lu Brezilya. Zidane'lı Fransa'ya 3-0 kaybederek. Aynı Zidane'lı Fransa'yı 2006'da destekliyordum yalnızca Zidane'dan dolayı. Finalde Zidane penaltıyı gole çevirince bu sefer olacak dedim içimden. Ta ki Zidane'ın Matterraziye kafa armağanına kadar... Üç Dünya Kupası ve üçünde de finalde kaybediş. Arjantin ile birlikte Cezayirliyim bu turnuvada. Üç hazin finalden sonra  Arjantin'i desteklemeye korkmuyor da değilim. Cezayir'in bu turnuvada ikinci tur olasılığı pek yok. Her ne kadar turnuvaya mucize ile katılsalar da Tangocular bu turnuvanın açıkara favorisi.

Her zaman Total Futbol oyun tarzını destekleyen biri olarak bu yaz Arjantin'i izleyecek olmam heyecanlandırıyor beni. Tangocuların dört forveti bu sezon harikalar yaratıyorlar. Messi'den bahsetmeye gerek yok. Higuain, Madrid'i sırtlıyor. Milito Inter'de kendisinden beklenenin fazlasını veriyor. Tevez City'de harikalar yaratıyor, Manchester United'a nazire yaparcasına. Bu dört oyuncunun yalnızca ligde attıkları gol sayılarına bakarsak Messi'nin 27, Higuain'in 24, Carlos Tevez'in 20, Gabriel Milito'nun 19 golü bulunuyor. Dört futbolcunun liglerinde attıkları toplam gol sayısı 90. Daha liglerin bitmesine 5-6 hafta var. Bu rakam sizi de heyecanlandırmıo mu?