22 Kasım 2009 Pazar

DELİ İBO



Tarih 8 Aralık 2002. İbrahim Üzülmez Emre Aşık’ı bakkala gönderip sağ ayakla golünü atıyor. Beşiktaş, Sami Yen’den 1-0’la dönüyor. Tarih 21 Kasım 2009. Başrolde yine İbo’nun sağ ayağı var. Fink’e asist yapıyor. Maçın adamı Deli İbo. Nalga olayı aklıma geldi sisin de etkisiyle. Acaba dedim kendi kendime Joe Cole, Üzülmez’in formasını giyip derbide mi oynuyor dedim.

19 Kasım 2009 Perşembe

II. HİDDİNK DÖNEMİ



38 derece ile hasta yatağımda takip edebildim baraj maçlarını.  Cezayir ile sevindim. Bosna ile üzüldüm. Fransa-İrlanda maçıyla da sinirlendim. Rusya’nın elenmesini öğrendiğimde kamyon çarpmışa döndüm. Bu sonuca en fazla TFF yönetimi sevinse gerek. Teknik direktörlük için iki favorim vardı. Scolari ve Hiddink. Kazakistan’da lig bitmesine rağmen Scolari’den ses seda çıkmadı. Avrupa basınında adı Real Madrid ile anılıyor Brezilya’lının. Milli Takım için geriye tek seçenek kaldı Guus Hiddink. Ben demiştim demeyi sevmem ama galiba sevmediğim bir şey yapacağım…

FOUL!



Uzun zamandır böyle gerilim kat sayısı yüksek maça hasret kalmıştım. Kanal Türk spikerine rağmen izlenesi maçtı. Fransızlar kazanmaları gereken maçlarda özellikle evlerinde zorlandığı aşikardı. Keane ile heyecanlandık. 0-1’in rövanşında maç uzadı. Uzatmalarda Gallas ile Afrika biletine ulaştı Napolyon’un çocukları. Zafere giden yolda her yol mübah. Henry asistten önce topu elle kontrol etti. Onun öncesinde de ofsayt var. Sonuçta öyle ya da böyle burnumdaki pis kokularla da olsa Fransızlar Dünya Kupası’nda. Afrika’da Dünya Kupasını kazanırlarsa kimse Henry’nin pardon "Tanrının elini" hatırlamayacak.

16 Kasım 2009 Pazartesi

LİGİMİZDEN BİR MEKSİKALI GEÇTİ


Gaziantep formasıyla Fenerbahçe’ye gol attığında tanımıştık onu. Maskeli Meksikalıydı o. Kalbindeki rahatsızlığından dolayı yazın futbolu bıraktığını duymuştum. Daha sonra Tümer’in takımı Larissa ile anlaşmış. Bu sabah kaybetmişiz onu. Önce Enke şimdi de De Nigris… Toprağı bol olsun…



2007 yılındaki röportajı.

12 Kasım 2009 Perşembe

FABRİKA AYARLARI




Süreyya, 2002 yılında 1500 Avrupa Atletizm Şampiyonası’nda, Dünya ve Olimpiyat Şampiyonu Gabriela Szabo’yu geçip birinci olduğunda henüz spor okulunda okumamaktaydım. Dolayısıyla benim için spor, yalnızca futboldan ibaretti. Tesadüfî bir şekilde canlı yayında tanık oldum “o an”a. Ve bu hoş rastlantı, benim atletizmi yakından takip etmemi sağladı.

Onun için “fabrikasyon hatası” tabiri uygun olur sanırım. Sporcu çıkaramayan, devşirmelerle başarı kovalayan bir ülkeden çıkan Avrupa Şampiyonu ve de rekortmeniydi o. Sistemsizliğin her alanda sistem olduğu alandan başarılı bir şekilde çıkabilmişti.

Olimpiyatlarda atletizm dalında aldığımız tek madalya 1948 Londra Olimpiyatları’ndaki üç adım atlamada Ruhi Sarıalp ile gelmişti. 2004 yılında ikincisini Süreyya’dan beklerken onun yarışmalardan çekildiğini öğrendik. Daha sonrası bilindik olaylar. İki yıl men cezası aldı. 2008 Olimpiyatlarına ABD’de hazırlandığı sırada iki yasaklı madde aldığı tespit edildi. Biz bu süre içerisinde Elvan’la teselli bulduk, Süreyya kadar yüzümüzü güldürmese de.

GSGM’nin sözde Tahkim Kurulu ikinci vakadan sonra 4 yıl men cezası verdi. Dün Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi (CAS) 4 yıllık cezasını ömür boyu mene çevirdi. “Fabrika ayarları”na geri dönüldü.

11 Kasım 2009 Çarşamba

O ŞİMDİ KIZININ YANINDA



Sabah İzmit – İstanbul yolculuğu yapmadan önce genellikle her sabah yaptığım gibi yabancı basına göz attım. Alman basınında Enke’nin intiharı ilgili haberler vardı. Fakat intiharın nasıl gerçekleştiği ve de Enke’nin sağlık durumu ile ilgili bilgiler henüz kesinleşmemişti. Ders sonrası hemen okulun bilgisayar odasına koştum. Bloglardan öğrendim haberi. Enke hayatını kaybetmiş… Geçtiğimiz aylarda teşhisi konulamayan bir hastalığa yakalandığını öğrenmiştim. Daha önceden de 2 yaşındaki kızını kaybetmiş. Türkiye ile ilgili tek maçlık hatıra bırakarak ayrıldı aramızdan. Toprağı bol olsun…

8 Kasım 2009 Pazar

II. KÖRFEZ SAVAŞI










Yukarıda gördüğünüz fotoğraflar Fransa Lig şampiyonluğu görüntüsü değil. Hele Maraton Koşusu hiç değil. Görüntüler bugünkü Kocaelispor-Kartalspor maçı sonrasından.

Başkan Osman Nuri Yaman döneminde ilk kez maçı basın tribününden izledim. Maç öncesi aldığım istihbarata göre hafta içinde tesisleri basıp yönetimi istifaya davet eden Hodri Meydan taraftar grubu yönetime yumurtalı saldırı düzenleyecekti. Yumurtanın işin abartısı olduğunu biliyorum. Fakat böylesine futbol kalitesi düşük, önem derecesi yüksek maçı izlemem gerekirdi. Bu maçı basın tribününden takip etmemin bir nedeni daha vardı. Çünkü Körfezimize acil üç puan gerekiyordu. Benim basın tribününden izlediğim hiçbir Bank Asya maçını kaybetmedi Kocaelispor(Süper Lig’de de bu sayı çok azdır).

Maçtan bir gün önce yönetimin giderayak bilet fiyatlarında %500’e varan artış kararı aldığını öğrendim. Maç öncesi öğrendiklerime ise inanamadım. Salı günü olağanüstü kongre kararı alan Osman Nuri Yaman ekibi çark etmiş ve istifa etmeyeceğini açıklamış. Muhabirimiz Ahmet Abi’den bu bilgiyi aldığımda Hodri Meydan tayfası durumdan haberdardı.
Yönetimin istifa etmeyeceğini çark ettiğini öğrenen hodri meydan, takımını düşünerek maç başında ne olay çıkardı ne de yönetimi istifaya davet etti. Maçla ilgili yazılacak, konuşulacak çok şey var aslında. Hakemin maçın başında kaleci Oğuz’u kırmızı karttan atmadığı bir pozisyon var ki akıllara zarar.

Maç içerisinde Kartal taraftarı Sakaryaspor atkıları açarak sürekli tahrik etti. Bardağı taşıran son damla ise birkaç Kartallı taraftarın zafer işaretleri oldu. Maç bittikten birkaç dakika sonra 3.000 taraftar Kartal tribünlerine doğru koşmaya başladı. O sırada tribünleri selamlayan Kartalsporlu futbolcular önde Yakubu olmak üzere soyunma odasına kaçtılar. Polis öyle bir orantısız güç kullandı ki kendi biber gazından kendileri etkilendiler. Ambulansların çoğu polisler vardı. Daha önce Konya deplasmanında bir de Fenerbahçe Ülker-Aris maçında biber gazı yemiştim fakat hiç biri bugünkü kadar etkilememişti beni. Açıkçası maçtan önce yediğim sandviçteki acı biberi tercih ederim.

Şundan eminim ki Türk futbol tarihinde son 15 yılda böyle bir olay yaşanmadı. Peki şimdi bizleri neler bekliyor? Bu olaylar, 29 Ağustos’ta Lisans paralarını ödemek için söz veren fakat bırakın lisans paralarını futbolcuların ücretlerini ödemeyen “BAY YALAN” Başkan Osman Nuri Yaman’a yaradı. Eğer Kartal taraftarı bizimkileri tahrik etmeseydi, Hodri Meydan grubunun hedefi Şeref Tribünü olacaktı. Şimdi ceza kapıda. En az 5 maç seyircisiz oynama cezası gelecek. Taraftar artık takımını ancak Şubat soğuğunda görebilecek. Başkanın başını kimse ağrıtamayacak. Olan Kocaelisporumuza olacak.

GOL SEVİNÇLERİ



Her futbol severin kendine has gol seviniş tarzı vardır. Bu seviniş tarzın maçın büyüklüğüne küçüklüğüne göre de değişir. Ancak bazıları için maçın önem derecesi, gole verdiği tepkiyi değiştirmeyebilir. Sıkı bir Bolusporlu olan arkadaşım attıkları her golden sonra Abdurrahim Albayrak gibi sevinirdi. Üstelik maçları maçkolikten takip etmesine rağmen.

Bazı futbolcular kendilerine has gol sevinçleriyle bilinirler. Her ne kadar Parmak emme sevincini TSL’de Semih ve Nobre yapsa da biz o sevincin fikir babası olarak Totti’yi biliriz. Christian Vieri'nini akıllarda yer edinen seviniş tarzı ise müezzinvari bir şekilde elini kulağına götürüp tribünlere “duyamıyorum sizi” mesajını vermeye çalışması. Raul yüzüğünü öper. Henry Ada’dayken bir eliyle sus işareti yaparak diğer eliyle de tribünleri gösterirdi. Ronaldo(abi Ronaldo) dirseğini büküp alnına siper ederdi(ancak böyle tarif edebildim). Obafemi Martins Romen jimnastikçiler misali havada saltolar atar. Robbie Keane el baş amudundan sonra tribünlere ok fırlatır. Guiza bunun amutsuz versiyonunu gerçekleştirir. Inzaghi deli deli sağa sola koşar. Pascal Nouma tombala çeker. Bursaspor timsah yürüyüşü yapardı. Bir ara da Fener’in Brezilyalılarında yengeç furyası başlamıştı. Her zaman yapar mıydı bilmem iki kez rastladığım kadarıyla Cantona golden sonra put gibi yerinde kalıp, sanki tribünlere “ne var noldu ki” dermiş gibi sevinirdi.

Bu sezon ligimizde yeni bir gol sevinme stili türedi. İlki Antalya Diyarbakır maçından sonra Veysel Cihan’dan. Necati golü attıktan sonra Veysel tarafından tacize uğradı. İkinci vaka da dünkü Trabzon Beşiktaş maçında vuku buldu. Ernst gol sevinci sırasında kim vurduya gitti.

7 Kasım 2009 Cumartesi

"FUTBOL AYAKLA OYNANMAZ AYAK SADECE ARAÇTIR"



Bir insan düşünün Galatasaray UEFA Kupası’nı kaldırdığında, A Milli Takım Dünya Kupası ve Konfederasyon Kupası’nda 3. olduğunda, Ülkerspor Şampiyon olduğunda, 2004 Atina Olimpiyatlarında o ekip içerisinde olsun ve hatta başarılarda büyük pay sahibi olsun. Prof. Dr. Turgay Biçer benim Marmara Üniversitesinden hocam. Ve az önce saydıklarım takımların ve organizasyonların mentorlüğünü yapan insan. Yani başarıların arkasındaki görünmeyen kahramanlardan. Turgay Hocayı BESYO okuyan arkadaşlarımız Marmara Üniversitesinde Spor Yönetimi Ana Bilim Dalı Başkanlığından biliyorlardır. Bazı arkadaşlar özellikle NLP olmak üzere kitaplarından tanırlar.

Geçtiğimiz hafta gazetede Kocaelispor’un şirketleşme projesini tartışırken Kartepe Belediyesi’nden telefon geldi. İçerik Pazartesi günü düzenlenecek panelle ilgiliydi. Panelistlerden birinin Turgay Biçer olduğunu duyunca şaşırdım. Çünkü panelin düzenleneceği saatte Turgay Hoca’nın İleri Koçluk Becerileri dersi vardı. Hocayı aradığımda derse asistanın gireceğini söyleyerek benden de derse girmememi, gazeteye haber yapmamı istedi. Ben de Pazartesi günü makinemi kaptığım gibi Kartepe’ye gittim. Sekiz Kocaeli Gazetesinden yalnızca ben vardım orda. Şaşırmadım. Kocaeli basınında bilgiye verilen değeri(!) bilirim. Şundan eminim ki Turgay Biçer benim üniversite hocam olmasa da bilgiye değer veren ben, orada olurdum.

Panelistler arasında Körfezimizin Teknik Direktörü Cihat Arslan da vardı. Kocaeli futbolunun önde gelen isimleri de paneldeydiler. Panel sonrası katılımcılar Turgay Hoca’yı ayakta alkışladırlar.

Panelde ne olup bittiğini gazetede yer aldığı gibi, haber formatında yazıyorum:

Galatasaray(UEFA Kupası), Fenerbahçe, Trabzonspor, Kocaelispor, Sivasspor, Efes Pilsen, Ülkerspor takımlarının yanı sıra 2000–2005 yılları arasında A Milli Futbol Takımımızın mentorluğunu yapan Turgay Biçer, sporcu performansı üzerine yaptığı konuşmasında performansı, gerekeni gerektiği kadar, gerektiği biçimde yapabilme yeteneği olarak tanımladı. Sporcularımızın zihinsel dayanıklılıklarını kaslara geçirmekteki zorlanmalarına dikkat çeken Biçer, “bilgi kaslara geçmediği müddetçe şakadır” dedi.

“Futbol ayakla oynanmaz, ayak sadece bir araçtır”

Turgay Biçer, mentorluğu boyunca birçok sporcuyla çalıştığını söyleyerek sporcuların proaktif olmadıklarını, yani bilgiye ulaşma konusunda sürekli birileri tarafından harekete geçirilmeyi beklediklerini iletti. Biçer ayrıca, futbolun ayakla oynanmadığını, ayağın futbolu oynamak için sadece bir araç olduğunu ifade ederken, sporcuların ve antrenörlerin duygu, düşünce gibi boyutları ihmal ettiğini vurguladı.

Profesör, rekabetin önemine değinerek kaliteyi sağlayan unsurlardan birisi olduğuna dikkat çekti. Bu bağlamda rekabetin korunması açısından rakibe saygının önemli olduğunu, ancak ülkemizde bu konuya önem verilmediğini de sözlerine ekledi.

“Sporcuların sahada oynadıkları oyun, gerçek hayattaki kişiliklerini yansıtmaktadır” diyen Biçer, “bizim toplumumuz hileye, düzenbazlığa prim tanıyor. Hakemler doğru karar verdiklerinde bile tepkiyle karşılaşıyorlar.” dedi. Kazanmanın tek başına başarıyı getirmediğini söyleyen Turgay Biçer “Maç kaybedildiğinde hiçbir şey kaybedilmez. Yalnızca üç puan alınamamış olur.” diyerek sözlerini noktaladı.

BARCELONA KOCAELİSPOR FUTBOL OKULLARI




Son birkaç aydır dikkatimi o halı saha senin bu halı saha benim köşe kapmaca oynayan futbol okulları çekiyor. Yaklaşık dört ay Kocaelispor Futbol Okullarında görev yapmış biri olarak, dört büyüklerin isim hakkını kullanan spor okullarının çalışma koşullarını ve anlaşma içeriklerini merak ettim. Öncelikle Kocaelispor’un isim hakkından para almadığını, antrenörlerini de kendileri belirlemediğini belirteyim.

Bu sabah Yahyakaptan’daki Kocaelispor Galatasaray okullarındaydım. Koordinatör Mehmet Terzi sağ olsun beni çok iyi karşıladı. Sabah kahvaltısını halı sahanın locasında yaptık. Off record yaparak başladık sohbete. Kendisinin Kocaelili olduğunu öğrendiğimde bu işi gönüllü olarak yaptığını düşünerek algılarımın ön yargılarım yüzünden yanıldığını hissettim. Sonra o anlattı ben dinledim, o yakındı ben yine dinledim. Ve duyduklarıma inanmak istemedim. Sonra da ticari zekâm ile Barcelona Kocaelispor Futbol Okulu açsam ne kadar kazanırım diye düşündüm.

Mehmet Bey Galatasaray’dan sadece yıllık 10.000 lira karşılığında isim hakkını aldığını ve Galatasaray Kulübünün gerisine karışmadığını söyledi. Tuttuğu antrenörden halı sahaya kadar kendisinin belirlediğini belirterek üstüne basa basa hafif de Kandıra şivesiyle “ vallahi yeğenim bu işten kar etmiyoruz.” dedi. Fenerliler tarafından afişlerin koparıldığını da dikkat çekerek yakındı.

Futbol okulları hafta sonu sabah 9 ile 12 arasında 7-15 yaş arası çocuklara hizmet(!) veriyor. Mehmet Bey halı saha sahibine saat başı 40 lira veriyor. günde 120, haftada 240, ayda 960 yapar. Galatasaray’a ayda 830 lira veriyor. Antrenöre ayda 600 lira veriyor. 40 çocuktan ayda 60’ar lira alıyor.

Bu olaydan sonra en kısa zamanda La Porta ile iletişime geçip Barcelona Kocaelispor Futbol Okulları açmayı düşünüyorum. Nasıl olsa Kocaelispor’dan tecrübeliyim de :)))

İNCİLER...




Uyuşturucu kullandım ama ceza vermediler", "Finali kazanmak için değil takma saçımın düşmemesi için dua ettim", "Nefret ettiğim halde tenis oynuyordum", "Tenise ilk başladığım yıllarda babam bana amfetamin hapları verirdi..." Andrea Agassi (9 Kasım’da çıkacak “Open” adlı kitabından. İple çekiyorum.)

BİRİSİ...


Çarşamba günkü dersim sabah 9’da da olsa ve ben o derse gidebilmek için saat 05:30’da kalkmak zorunda olsam da Wolfsburg maçından sonra yazmayı çok isterdim. Ama malum; bu başkan adamı bırakın Şampiyonlar Ligi’nden, maazallah futboldan soğutur.

İkinci golden sonra maçı izlemeyi bıraktığımdan maçın sonlarındaki gelişmelere göz atayım dedim. Hemen hemen tüm haber sitelerinde Alman spikerin sözleri yer alıyordu:

“WOLFSBURG'UN bu gece en büyük artısı Beşiktaş'ın kalesini koruyan Hakan Arıkan! BEŞİKTAŞ'TA herşey tesadüf üzerine kurulu. Benim oturduğum yerden bir sistemleri gözükmüyor.”
“BEŞİKTAŞ'IN defansında doğru olan birşey yok. Wolfsburg için Beşiktaş defansı cennet gibi BEŞİKTAŞtaraftarı inanılmaz bir taraftar, Türkiye'de bile benzeri yok.”

“ALMANYA'DA Bielefeld gibi ufak bir kulüpte oynayan Michael Fink'in hayali İstanbul'da gerçek olmuş. 6 sıfırlı bir sözleşmeye imza atmış. Bu parayı ona Bundesliga'da ödeyen bir kulüp yoktu.”

Birisi çıkıp da İsmail Köybaşı ile Tabata’ya verilen paraları söyleseydi Alman spikerin tepkisi ne olurdu inanın çok merak ediyorum.

1 Kasım 2009 Pazar

PARA PARA PARA


Sürekli futbol yazmayayım, biraz da televole yazarlığı yapayım dedim. Yukarıdaki fişte görmüş olduğunuz rakamlar gerçek. Hesap tam tamına 47.221 dolar. Roman Abramovic'in arkadaşıyla Newyork'ta yediği öğle yemeğinin fatura tutarı bu. İki kişi yarım saatte 47.221 doları mideye indiriyorlar. Asgari ücretlinin yemeden içmeden ancak 10 yıl 7 ayda biriktirebileceği miktar. Rus milyarder, Chelsea'ya gelen transfer yasağının acısını öğle yemeğinden çıkarmış anlaşılan. Sahi, bahşiş vermiş midir?