28 Ekim 2009 Çarşamba

NEYDİM N’OLDUM



Arkadaş muhabbetlerinde konu futbolsa eski oyuncuları anmak olmazsa olmazlardandır. “Ya bi Kingston vardı hatırladınız mı?”, “İstanbulspor’un kel bi kalecisi vardı Bulgar kimdi o?” tarzı soruları anımsadınız mı? Peki bahsi geçen isimler şimdilerde neredeler ve ne yapıyorlar? Bizim veteranlarımızı biliyoruz. Eskiden şöhretler turnuvasında top koşturuyorlardı şimdi de Acun Ilıcalı'nın Devler Ligi'nde. Peki yabancı futbolcular?


Kaan Dobra (Dabrowski)
Kendisiyle geçtiğimiz yıl yaptığım röportajda kendisini en çok üzen şeyin, isminin yanlış telaffuz edilmesi olarak göstermişti. Türkçe Kaan Dobra, Lehçe Dabrowski. Yani Çarkıfelek’teki Dobrowski değil.
Kaan Dobra geçen yıl alt yapı sorumlusuydu. Geçtiğimiz günlerde Düzcespor ile anlaşmak üzere olduğunu öğrendim. Bende telefon numarası olmadığından spor müdürümüz Hakan Yağcıoğlu kendisini aradı. Kenti beğenmediği için Düzcespor’la anlaşmadığını söylemiş. Kendisinin Yahyakaptan’da oturduğunu biliyorum. Kimse mahallesi kadar nüfusu olan bir ilde yaşamak istemez.

Yordan Letchkov
Beşiktaş’a geldiğinde özelliklerinden çok kariyerinde hiç görmediği kırmızı kart ve de gördüğü 8 sarı kartı konuşuldu. Türkiye günleri pek de parlak geçmedi Bulgar oyuncunun. Futbolu bıraktıktan sonra ülkesinde kurduğu oteller zinciriyle yatırımlarının karşılığını aldı. Şimdi de ne ilginçtir ki doğduğu bölgede Belediye Başkanlığı yapıyor. Aynı zamanda Bulgaristan Futbol Federasyonunda da görev almakta.

Stefan Kuntz
Beşiktaş’a geldiği ilk günler çok kötüydü. Tam da Arap Atı misali açılmaya başlamıştı ki ülkesinin bir milli maçında yıldızlaşıp yuvadan uçup gitti. Futbolu bıraktıktan sonra teknik direktörlük yapsa da hiçbir yerde dikiş tutturamadı. Şimdilerde daha büyük oynuyor ve Kaiserslautern’in başkanlığını yürütüyor.

Ike Shorumnu
Shorumnu denince birçok futbolseverin yüzünde bir tebessüm oluşur. Bazı futbolseverlerde de sinirlenme hakim olur. Ben de bu ismi duyduğunda sinirlenenlerdenim. Shorumnu denildiğinde aklıma 6-0’lık Leeds United hezimeti gelir. O tarihe kadar Beşiktaş’ın almış olduğu en farklı Avrupa Kupası mağlubiyetidir. Ancak en ciddi olması gereken kaleci Shorumnu yemiş olduğu her golden sonra gülmektedir. Pascal Nouma bu duruma sinirlenmiş olacak ki Mills’e Osmanlı Tokadını tattırmıştır. Jubilesini İsviçre’de adı sanı duyulmamış bir takımda yaptıktan sonra Ülkesi Nijerya’nın Milli takımında kaleci antrenörlüğü yapmıştır. Şimdilerde de Nijerya Liginde bir takımda kaleci antrenör.
Mümkünse buralara uğramasın lütfen.

Miodrag Yesiç
Futbolseverler onu Trabzonsporlu eski futbolcu değil de Rıdvan’ı sakatlayan adam olarak da hatırlayabilirler. Yesiç de Futbolu bıraktıktan sonra antrenörlük hayatına atılanlardan. Bir ara Altay’da da görev yapmışlığı vardır. Bulgar Liginde iki sezon önce CSKA Sofia ile şampiyonluk yaşadı. Şimdilerde Karadağ Liginde bir takımın başında.

Siz de “sahi bi ……… vardı noldu ona” diyorsanız maillerinizi bekliyorum. gokhan_6714@hotmail.com

23 Ekim 2009 Cuma

TARİH BURCU’YU AFFETSİN



Dünyanın bir numaralı spor gazetesi olarak kabul gören L’equipe, “spor etkinliklerinin başlamasını beklemeyeceksin, gerekirse projeyi hazırlayıp sen düzenleyeceksin” felsefesinde haraket eder. Öncelikle L’equipe’nin bu felsefeler doğrultusunda neler yaptıklarına bir bakalım. Dünyanın bir numaralı bisiklet organizasyonunun mucidi L’equipe’dir. Futbolda Dünya Kupası’nın ve Avrupa Kupalarının da fikir babası bu gazetedir. Meraklanmayın bizim spor basınımız da bu yolda emin adımlarla ilerliyor. Haber yokken haber üretiyorlar. Fakat Fransız gazetesinden biraz farklı olarak. Gazetelerin orta sayfalarında yer alan astronomiyi de işin içine katıp manşetlerini oluşturuyorlar. Bakın yarın ki güzelim spor basınına. Yine ne müneccimlik yapacaklar. Durun onlardan önce ben müneccimlik yapıp yarınki manşetleri öngörmeye çalışayım: “Sheva Fener’e göz kırptı” “Haldun’un yeni bombası Senderos” “Kartal Cruz’un peşinde”. Bir de bu tip öngörü! Haberlerinin yanı sıra bir de hayali haberler de mevcuttur. Geçenlerde yaşanan Fatih Terim’in Atletico Madrid maçını izlemesi haberi. Neyse oralara da girersem dersi kaçırırımJ

Geçtiğimiz hafta George Hagi Sami Yen’deki Galatasaray-Trabzon derbi(?)sini izledi. Bakın izlemek için Türkiye’ye geldi demiyorum. Yine skor medyamız başladı sallamaya. Hagi Trabzonspor’la anlaşacak diye… Bay 10 Ntv’nin konuğu oldu. Burcu ablamızın magazinel ve Ercan Taner’in klasik sorularına oldukça kaliteli cevaplar verdi. Yazının da ana konusu olan bombayı spor güzeli ablamız Burcu Esmersoy ablamız patlattı. Hagi’ye UEFA Kupası finalinde gördüğü kırmızı karttan dolayı UEFA’nın kendisine verdiği 5 maçlık cezayı daha sonra yaşı gerekçesiyle erteleyip ertelemediğini sordu. Hangi ceza??? Hagi bile zor tuttu kendini “öyle miymiş” dememek için. Hagi o cezayı UEFA Finalindeki Arsenal maçında değil, bir sezon sonraki Şampiyonlar Ligi’ndeki Monaco maçında almıştı ve yine Burcu’nun bahsettiği gerekçeden dolayı cezası indirgenmişti. Koskoca Ntv sunucusunun bunu bilmemesi normal. Ancak gelişigüzel sallaması utanç verici. Acaba bu bilgiye ulaşmak için sık kullandığı ve de kullandığını sık sık dile getirdiği Twitter’dan mı ulaştı. Her şeyi bırakıyorum; Ercan Taner gibi üstadın bunu bilememesini hayal kırıklığı olarak nitelendiriyorum.


"Basın çağdaş tarihin merkezidir." Francois Ponsard

ÇARŞI UEFA’YI YENDİ



İnönü’deki Manchester maçı öncesi pankartların toplatılması büyük tepki toplamıştı. Gerekçe Çarşı logosundaki A harfiydi. Önceki gün Wolkswagen Arena’daki deplasmanda Çarşı tribün liderleri yoktu belki ama “O” oradaydı(bkz resim.)

7 Ekim 2009 Çarşamba

"ANNECİĞİM MACARLAR GELİYORR!.."



Belki de dünya futbolunun en bahtsız ülkesidir Macaristan. Yıllarca dünyaya kök söktürmüş olmalarına rağmen başarılarını tescillendiren bir kupaları dahi yoktur dünya kupalarında. İki kez final oynamalarına rağmen… İki kez finalde kaybetmenin acısı öylesine büyüktür ki; 1952 Helsinki Olimpiyatları’ndaki şampiyonluklarıyla bile övünememektedirler. Sevinçlerinden haykıramadıkları başarılarının arasında 13-1’lik tarihi Fransa galibiyeti ve 7 gollü İngiltere zaferleri de vardır. Ayrıca, Puşkas önderliğindeki ekip 1950–1956 yılları arasında yalnızca bir kez mağlubiyet yüzü görmüştür.

Daha sonra efsane kadro Honved - MTK Budapeşte rekabetinin kurbanları olmuşlardır. O efsane kadronun ardından zaman zaman Dünya Kupalarına katılma başarası gösteren Macarlar’ın son olarak katıldıkları turnuva 1986 Dünya Kupası. O tarihten bu yana Macarlar, tarihin tozlu sayfaları arasında kalan başarılarını özlemle anmaktalar.

Kendini arayan Macar Milli Takımı 90’dan sonra ne yaptıysa başarıya bir türlü ulaşamadı. Panzerler’in efsane oyuncusu Lothar Matteus’la da başarıyı yakalayamayan Macarlar, Ronald Koeman’ın kardeşi Erwin Koeman ile çıkışa geçti. Uzun bir aradan sonra Dünya Kupası finalleri, bu küçük Orta Balkan ülkesine bu kadar yakın olmamıştı. Portekiz, Danimarka, İsveç gibi takımların bulunduğu grupta 13 puana sahipler. Dünya kupası yolunda Portekiz ve Danimarka deplasmanlarından galip gelirlerse Afrika’ya gidebilirler. Puşkas’ın çocukları eğer Dünya Kupası’na katılamazsa da klasmanda daha üst sıralarda yer alacaklar. Dünya Kupası elemeleri kuraları sırasında 90’larda olan Macarlar şimdilerde 47. sıradalar.

Macaristan futbolunun çıkışı Milli takımıyla sınırlı değil. U-20 takımı Mısır’da düzenlenen turnuvayı Brezilya’nın ardından 3. tamamladı. Alt turnuvalardaki bu başarılar Milli takıma ne zaman yansır veya Türkiye gibi ellerindeki potansiyeli kullanabilirler mi bilinmez ama Macar futbolu son dönemde ivme yakaladı. Şimdi içinizden “Debrecen’i unuttun” diyebilirsiniz. Evet, 14 yıl sonra bir Macar takımı Kupa 1’de fakat şunu da hatırlatmak gerekir. Michael Platini göreve gelmeden 3. sınıf Dünya Ülkelerinden oy alabilmek için büyük liglerin ŞL.’ye gönderdiği takım sayısını azaltacağı sözünü vermişti. Bunun yerine ŞL. Ön eleme sisteminde değişiklik yapıldı. Debrecen de bu piyangodan yararlanıp Levski Sofya gibi kendi ayarındaki takımı eleyebildi. Liverpool’a 1-0, Lyon’a 4-0 yenildiler. Bence o gruptan 1 puan almak bile başarıdır…

6 Ekim 2009 Salı

YUSUF’UN LANETİ SONA ERDİ


Zor günler geçiriyor Karakartal. Denizlispor galibiyeti de derman olamadı çarşıya. Ucuz şeylerle tatmin olabilen sosyal oluşum değil Çarşı Grubu. Tribünler son yılların en büyük protestosuna sahne oldu. İçlerine karışan “satılmış” taraftar topluluğu da(!) işin tuzu biberi olsa gerek. Ancak değişen bir şey yok. Maçta değişen tek şey Beşiktaş’ın seyircisi önünde gol bulması. 132 gün sonra seyircisi önünde gol buldular. Son olarak geçen yıl şampiyonluğun kilit maçlarından Galatasaray maçında Yusuf’un, Mehmet Topal’ın asistiyle attığı golle İnönü’de seyircisi önünde bu coşkuyu tatmışlardı. Yusuf’un laneti nihayet sona erdi. Umarım Siyah Beyazlılar başka lanetlerin de üstesinden gelirler… (Not: Arkadaşlar, sürekli Beşiktaş’ın Antalyaspor’u bu sezon 2-0 yendiğini belirten mailler geliyor. Ancak o maç seyircisiz oynanmıştı.)

3 Ekim 2009 Cumartesi

SERİE A ANALİZ


Di Natale 6 maçta 8 gol atarak Batistuta’nın 10 yıl önce Fiorentina’dayken gerçekleştirdiği rekoru egale etti.

Ekonomik açıdan zor günler geçiren Roma, 2014 yılında bitirilmesi planlanan stat projesine başlayacak. Totti, yeni statta top oynamak istediğini belirtti.

Milan 1982’den bu yana tarihinin ikinci kötü başlangıcını yaptı. O sezon küme düşmüşlerdi.

Hafta sonu Sampdoria Inter’i 10 yıl aradan sonra mağlup etti. Sampdoria bu sonucun ardından 91’den sonra ilk kez liderliğe oturdu ki o sezon şampiyon olmuşlardı.

Livorno, Seire A’da 2008 Nisan’dan bu yana maç kazanamıyor.

Cagliari, Parma’yı 1-0 mağlup ederek, rakibine karşı 1945’ten bu yana kazanamama geleneğine son verdi.

SAMPDORİA ŞAMPİYON, MİLAN KÜMEYE


Inter’ karşı alınan son galibiyetin yılıydı 1999. Cenevizliler(Sampdoria) tam o tarihten geçtiğimiz haftaya, yani 26 Eylül 2009’a kadar Inter’ karşı bir kez olsun kazanamadılar. Bu haberi duyduktan sonra aklımda 2005 yılının Ocak ayında oynanan Inter-Sampdoria maçı cereyan etti. Yine klasik bir Serie A maçıydı. O zamanlarda, şimdiki hafta sonu futbol şenliği olmadığından ben de TV8’de bu maçı izlemekteydim. Dakikalar 83’ü gösterdiğinde Cenova takımı Sampdoria, Inter karşısında 2. golü bulmuştu. Giusseppa Meazza’da şok yaşayan Inter taraftarlarının büyük çoğunluğu pankartlarını da toplayıp stadı terk etmekteydi ki bu aralar bizde de çok tartışılan B Planı devreye girdi. Mancini oyuna haraketli iki jokeri; Obafemi Martins ile Alvaro Recoba’yı dahil ederek gol yollarını açmak istedi. Nitekim başarılı oldu ve 87’de Martins farkı bire indiren golü attı. Aynı Martins Vieri’nin attığı golün asistini yaptı. Bu bir mucize derken 90+4’te Recoba sahneye çıktı ve maviler futbol tarihinin en fantastik geri dönüşlerinden birisine imzalarını attılar. Ve maçı Inter 3-2 kazandı. Hakem maçın bitiş düdüğünü ağzına götürür götürmez, sakin tavırlarıyla tanıdığımız buz adam Roberto Mancini’nin tribünlerine dönüp eliyle “hadi gidin ve bu güzel anı kaçırın” işareti hafızalarda derin izler bıraktığını tahmin ediyorum.

O mucize’yi Inter’e tattıran Sampdoria, geçtiğimiz hafta Pazzini’nin goluyle mavileri devirerek liderlik koltuğuna oturdular. Bu galibiyetin, 10 yıldır yenemedikleri takıma karşı alınan galibiyetin yanı sıra bir anlamı daha vardı. O da Sampdoria’nın, 1991 yılından bu yana ilk kez liderlik koltuğuna oturuşuydu. Ve işin ilginç tarafı, Cenova kulübü o sezonu şampiyon olarak tamamlamışlardı.

Yeni sezonda Kaka’yı 65 Milyon euroya Real Madrid’e satarak dikkatleri üzerine çeken Milan, transfer yap(a)mayarak başta guerrieri ultras(eski fossa dei leoni) taraftar grubu olmak üzere tüm furbolseverleri şaşırttı. Luis Fabiano için girişimlerde bulunan Berlusconi’nin takımı bir sonuç alamadı. Üstelik Sevilla başkanının “Milan’da Luis Fabiano’nun kramponunu alacak para yok” demesi de Milano ekibi adına tam bir hayal kırıklığıydı.

Yaş ortalaması 30’un üzerinde veteranlar topluluğu Milan, 81-82 sezonundan sonra tarihinin ikinci kötü başlangıcını yaptı. Ve o sezonda da küme düşmüşlerdi. Hafta içinde de Şampiyonlar Ligi müsabakasında evlerinde FC Zürih’e kaybettiler. Leonardo’nun yerine efsane Van Basten düşünülüyor. Umarım onun kaderi bizdeki Bülent Korkmaz gibi olmaz.